İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü


İŞ CİNAYETLERİNE KARŞI MÜCADELE GÜNÜ

ORTAK BASIN AÇIKLAMASI

03 Mart 2016

 

Bugün, 3 Mart 1992 tarihinde Zonguldak Kozlu’da yaşanan ve 263 madencinin yaşamını yitirdiği facianın yıldönümü. 2013 yılından bu yana her 3 Mart’ta "İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü" etkinliğiyle ülkemizin kanayan yarası haline gelen iş cinayetlerine bir kez daha dikkat çekmeye çalışıyoruz.  

Öncelikle iş cinayetlerinde, işçi katliamlarında kaybettiğimiz canlarımızın anısı önünde saygıyla eğiliyor, başta aileleri olmak üzere hepimize başsağlığı diliyoruz. 

Ne yazık ki ülkemizde, emekçinin sağlığının, canının önemi yok, önemli olan sermayenin daha fazla kar elde etmesi. Tüm parlak sözlere, devrimmiş gibi sunulan yasal düzenlemelere rağmen iş cinayetlerinde ortalama her gün 5 emekçi hayatını kaybediyor.

Ülkemizin, çalışma yaşamı koşulları açısından hem hükümetin hem de kamuoyunun olağanüstü hassasiyetle üzerine eğilmesi gereken son derece olumsuz bir tablo ile karşı karşıya olduğu tüm açıklığı ile ortadadır.

6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu, iş cinayetleri sonucu oluşan tepkilere karşı çıkartılmış bir “göz boyama” yasasıdır. 6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Yasası ve yasa çerçevesinde yapılan düzenlemeler problemlidir. Bununla birlikte, 4857 Sayılı İş Kanunu’nda yer alan “telafi çalışması”, “denkleştirme”, “çağrı üzerine çalışma”, “kısmi süreli çalışma”, “asıl işveren-alt işveren ilişkisi” başta olmak üzere kuralsız çalışma koşulları olduğu sürece işçi sağlığı ve iş güvenliği alanındaki düzenlemeler bir anlam ifade etmeyecektir. Sendikal örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılmadıkça, örgütsüz çalışma arttıkça işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda yol almak mümkün olmayacaktır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, iş cinayetleri sonrasında mevzuatı defalarca değiştirmekte ancak işçi sağlığı ve iş güvenliğine yönelik düzenlemelerde, sendikaları, TMMOB ve TTB başta olmak üzere meslek örgütlerini taraf olarak almamaktadır.

Çalışma yaşamındaki anti-demokratik düzenlemeler yetmezmiş gibi AKP iktidarı şimdi de kamuoyunda “kiralık işçi yasası” olarak bilinen, “İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nı yasalaştırmaya çalışmaktadır. Bu tasarı yasalaştığında, çalışanın ücret alma güvencesi olmayacaktır, kiralık işçi sendikalı olmayacaktır, iş güvencesi olmayacaktır, kıdem, ihbar tazminatlarında, yıllık izin kullanımında problem yaşanacaktır, meslek hastalığı tespitinde sıkıntı daha da artacaktır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetleri kiralık işçiler tarafından yerine getirilebilecektir.

Kiralık işçilik, doğrudan esnek çalışmaya yol açtığı gibi, kiralık işçiler sık sık işsiz kalacaktır. Bu nedenle işçi sağlığı daha da kötüye gidecektir. Esnek çalışma, işsiz kalma korkusu, işçilerin sadece fiziksel sağlığını değil, ruhsal ve toplumsal sağlığını da olumsuz etkileyecektir. Dolayısıyla kiralık işçilik, işçi sağlığı ve iş güvenliği bakımından son derece sağlıksız, sakıncalı, tehlikeli ve riskli bir istihdam ve çalışma biçimidir. Kiralık işçilik, bir bütün olarak işçi sağlığında ağır bir tahribat yaratacak, daha çok işçi cinayetine, meslek hastalığına yol açacaktır.

İş cinayetlerinin sorumlusunun siyasi iktidar ve işverenler olmasına rağmen, gözaltına alınan, tutuklananlar sonuçta işyerlerinde “iş güvenliği uzmanı” olarak görevlendirilen, mühendisler, mimarlar, teknik elemanlar olmaktadır.

Biz DİSK, KESK, TMMOB ve TTB olarak, iş cinayetlerinin son bulması için aşağıda belirtilen hususların hemen yerine getirilmesini istiyoruz;

  • İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması öncelikle devletin ve işverenin görevidir. İşyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında görev verilen mühendis, mimarların işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması konusundaki görevlerinin bir danışmanlık hizmeti olduğu kabullenilmelidir.
  • İşyerlerine verilecek işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetleri bir kamu hizmeti olarak ele alınmalı, işçi sağlığı ve iş güvenliği ticari kuruluşların kar alanı olmaktan çıkartılmalıdır.
  • İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanına ilişkin düzenlemelerin ve denetimin yalnızca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yürütülmesi doğru kararların alınmasının önünde bir engeldir. Bu nedenle düzenleme ve denetleme; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yanında, Sağlık Bakanlığı, üniversiteler, sendikalar, TTB ve TMMOB’den oluşan idari ve mali yönden bağımsız bir enstitü tarafından yerine getirilmelidir. Çalışma yaşamına ilişkin tüm düzenlemeler bu enstitü tarafından yeniden ele alınmalı ve kararlaştırılmalıdır.
  • 4857 Sayılı İş Kanunu ile çalışma yaşamında yer alan, esnek çalışma türleri, uzun çalışma süreleri, asıl işveren-alt işveren ilişkisi vb. hususlar ile 1983 yılından bu yana sendikalaşma, toplu sözleşme ve grev hakkının kullanımını zorlaştıran düzenlemeler, çalışanların işçi sağlığı ve iş güvenliğine doğrudan müdahalesini engelleyen düzenlemelerdir ve bu durum iş cinayetlerini ve işçi katliamlarını artıran faktörlerdir. Bu düzenlemeler ortadan kaldırılmalı, “kiralık işçi yasa tasarısı” geri çekilmelidir.

 

İş cinayetleri ne kader ne de fıtrattır, yeter ki taşeron düzeni, güvencesiz çalıştırma son bulsun, sendikal haklar tanınsın! Yeter ki; her çalışmanın öznesi insan ve yaşam olsun.

 

Disk Ankara Bölge Temsilciliği

Kesk Ankara Şubeler Platformu

TMMOB Ankara İl Koordinasyon Kurulu

Ankara Tabip Odası


Makaleye Dön
4-03-2016, 13:26