Yaşasın 8 Mart! |
YAŞAMAK VE YAŞATMAK İÇİN : HAKLARIMIZDAN VAZGEÇMİYORUZ ! EMEĞİ ÖRGÜTLÜYOR, DAYANIŞMAYI BÜYÜTÜYORUZ! PANDEMİNİN YÜKÜ KADIN SAĞLIK EMEKÇİLERİNİN OMUZUNDADIR! Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgınının bir yılı geride kalırken, tüm krizlerde olduğu gibi patriyarkal kapitalist sistem, pandemiyi de kadınların emeği ve bedeni üzerinden fırsata çevirmektedir. Pandemi öncesi dünyanın eşitsizlikleri, salgının getirdiği yeni koşullarla birlikte giderek daha da büyümektedir. Pandemi süreci, sermayenin ve egemenlerin çıkarlarını koruyacak şekilde yönetilirken, emek sömürüsü ve yoksulluk hızla artmaktadır. Günümüz dünyasında, erkek egemenliğine dayanan cinsiyet eşitsizliği, ayrımcılık içeren politikalar ve söylemler ise kadınların görünen ve görünmeyen emekleri üzerindeki sömürüyü, kadın bedeni üzerindeki denetimi ve kadına yönelik şiddeti arttırmaya devam etmektedir. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sağlık çalışanlarının büyük çoğunlunu oluşturan biz sağlık ve sosyal hizmet emekçisi kadınlar, her gün emeğimizin değersizleştirilmesine, el konulmasına, haklarımızın gasp edilmesine tanık olurken, pandemi krizinin tam göbeğinde de tüm bu eşitsizlikleri her yönüyle yaşadık, yaşamaya da devam etmekteyiz. Kadın sağlık ve sosyal hizmet emekçileri olarak yaptığımız işler kadına yüklenen bakım verme rolleriyle bağdaştırıldığı için doğal bir görevmiş gibi görülmekte, bununla bağlantılı olarak da değersizleştirilmektedir. Özellikle pandemi sürecinde Covid -19 hastalarının tıbbi tedavi ve bakımını yaparken bu bakım verme rolü biz kadın sağlıkçılar üzerinde ayrı bir duygusal emek yükü oluşturmaktadır. KADIN SAĞLIK ÇALIŞANLARI; PANDEMİDE GEREKTİĞİ GİBİ KORUNAMAMAKTA, YETERLİ VE UYGUN EKİPMANA ULAŞAMAMAKTADIR! Pandemiye karşı gerçekçi koruyucu önlemler alınmaması nedeniyle giderek artan iş yükü, sağlık çalışanlarının; en çok da biz kadın sağlık çalışanlarının omuzlarına yıkılmıştır ve yıkılmaya da devam etmektedir. Pandemide bir yılı geride bırakmamıza rağmen, hala sağlık emekçileri nitelikli kişisel koruyucu ekipmana erişimde güçlük yaşamaktadır. Kadınlar hala standart erkek bedenine göre yapılan koruyucu ekipman nedeniyle çok daha zor, ergonomik olmayan koşullarda, uzun saatler çalışmak zorunda bırakılmaktadır. KADIN EMEĞİNİN PANDEMİDE DE HER TÜRLÜ SÖMÜMÜRÜSÜ DEVAM ETMEKTE, KADIN EMEĞİ GÖRMEZDEN GELİNMEKTEDİR! Pandeminin sağlık alanında da tüm yükünü kadın sağlık ve sosyal hizmet çalışanları üstlenirken emeğimiz değersizleştirilmeye, görünmez kılınmaya devam ediliyor. Bakanlığın üst düzeyinden, en küçük birimine kadar tüm yönetim düzeylerinde, hatta sağlık emek ve meslek örgütlerinin karar mekanizmalarında, erkeklerin emek ve kararları sahnede başrollere konulurak kadınların emeği görünmez kılınıyor. Sermaye sahipleri kar etmeye devam edebilsin diye sağlık çalışanları olarak yoğun ve tüketici koşullarda yakınlarına hastalık taşıma endişesiyle çalışmaya devam etmekte, hastalanmakta ve ölmekteyiz. Pandemi tüm can yakıcılığı ile devam etmesine rağmen, sağlık kurumlarında müşteri mantığıyla covid dışı hasta sayısını arttırmaya yönelik çalışma düzeni yeniden kurulmakta, sağlık emekçileri, performans baskısıyla, gerekli önlemler alınmadan ve pandemiye uygun fiziki koşullar oluşturulmadan çalıştırılmaya zorlanmaktadır. Tüm bu zorlu koşullarda kadın sağlık ve sosyal emekçilerinin mesaileri iş yeriyle sınırlı kalmamakta, pandemide "evde kal" çağrılarıyla; okula gidemeyen, kreşe gönderilemeyen çocuğun, sokağa çıkamayan hane halkının artan bakım, temizlik ve hijyen ihtiyacını karşılama görevi gibi kadına yüklenen roller daha da pekişmektedir. Bu süreçte erkek yargı da pandeminin faturasını kadına yüklemiş, boşanan sağlık emekçisi bir kadın üzerinden kadınları, işleri ile çocukları arasında seçim yapmaya zorlayarak, çocuğun velayetini babaya vermiştir. Kadınların güçlü dayanışması ve mücadelesi sonucunda bu yanlış karardan dönülmüştür. KADINA ŞİDDET, YİNE ŞİDDET, HEP ŞİDDET! Pandemiyle mücadelede şeffaf ve gerçekçi olunmaması nedeniyle sağlık kurumlarında yaşanan tüm sorunların kaynağı sağlık emekçileri olarak görülmekte ve bu durum sağlıkta şiddeti arttırmaktadır. Sağlıkta şiddet, kadın sağlık çalışanlarına toplumsal cinsiyet rollerinin yansıması olarak da yönelmekte, kadın sağlık ve sosyal hizmet çalışanları, sadece kadın oldukları için, psikolojik ve fiziksel şiddetin yanı sıra meslektaşları ve amirleri olan erkekler tarafından da mobbinge maruz kalmaktadır. PATRİYARKAL KAPİTALİZMİN TÜM SALDIRILARINA RAĞMEN YAŞAM HAKKIMIZDAN VAZGEÇMİYORUZ! Krizi fırsata çevirenler karşısında kadınlar yaşamlarından hiç vazgeçmemiş, baskının ve sömürünün olduğu yerde kadınlar yaşamı yeniden kurma güçleriyle birlikte, mücadeleyi hep var etmişlerdir. Kadınların dünyanın dört bir yanında emekleri, bedenleri, kimlikleri üzerindeki baskı ve sömürüyü kırmak adına verdikleri mücadele, böylesi zorlu bir dönemde bile iktidarlara geri adım attırabilmekte, toplumsal mücadelenin en ileri unsuru olarak da yol gösterici olmaktadır. Hane içi şiddet başta olmak üzere; kadına yönelik her türlü şiddet artarken, kadın katillerine cezasızlık, özsavunma hakkını kullanan kadınlara ise adaletsizlik uygulanmaktadır. İktidar kadınların güvencesi olan İstanbul Sözleşmesi'nden imza çekmeye ve 6284 sayılı yasayı iptal etmeye hazırlandığında da, yaşam hakkımızdan vazgeçmedik, vazgeçmiyoruz. Dayanışmayı bırakmamaya, şiddete, tacize, tecavüze karşı birlikte ses çıkarmaya, birbirimizin sesi olmaya, erkeklerin "güç" ve konumlarını kullanarak kadınlara uyguladıkları tacizi ifşa etmeye ve birbirimizden aldığımız güçle birilerinin uykularını kaçırmaya devam edeceğiz. Salgının getirdiği biz kadınlara göre hiç de yeni olmayan baskıcı düzenin ilk 8 Mart’ında baskı, şiddet ve sömürünün, derinleşen krizlerin karşısında, dayanışmamızın verdiği güçle mücadelemizi büyütüyoruz! YAŞAMAK VE YAŞATMAK İÇİN: YAŞASIN 8 MART, YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI! Kadın Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları olarak Taleplerimiz:
Taleplerimiz için mücadele etmeye, yaşam hakkımızı savunmaya devam edeceğiz. Yaşasın 8 Mart, yaşasın kadın dayanışması!
Makaleye Dön |
8-03-2021, 13:28 |