Cezaevlerinde Kronik Hastalık Nedenli İnfaz Ertelemeleri Bir An Önce Yapılmalıdır |
Basın Açıklaması 30.11.2021 Kuddusi Okkır’a, 2007 yılında Tekirdağ F Tipi Cezaevinde iken akciğer kanseri teşhisi kondu. Ailesinin tedavi olması için yaptığı her tahliye başvurusu reddedildi. En sonunda tahliye kararı çıktı. Fakat her şey için çok geçti. Kuddusi Okkır, tahliye olduktan 5 gün sonra hayatını kaybetti. Ayşe Özdoğan 9 yıl 4 aya hüküm giyen, nadir görülen ilerleyici bir tümör tanısı alması sonucu ameliyat olup yüzünün sol yarısının önemli bir kısmı alınmış, doku ve platin nakli yapılmış, ameliyatın hemen sonrasındaki süreci cezaevinde geçirmiş ve hastalığı nedeniyle görme, işitme, konuşma ve hatta yutma yetilerini ciddi oranda kaybetmiş, %70 engelli olduğuna ve bakımını kendi başına sürdüremeyeceğine dair raporu olan bir mahpus. Adli Tıp Kurumu Başkanlığı tarafından oy birliğiyle Ayşe Özdoğan’ın tetkiklerinde nüks veya metastaz bulgusuna rastlanmadığı ve cezasının infazına cezaevinde devam edebileceği sonucuna varıldı. Ayşe Özdoğan 2 Ekim 2021 tarihinde cezaevine götürüldü. Yüzde 87 engellilik raporu bulunan Mehmet Emin Özkan 83 yaşında, 25 yıldır cezaevinde. Yüksek tansiyon hastası. Uzun yıllardır hücrede kalmasının da etkisiyle işitme kaybı, sindirim ve solunum rahatsızlıkları, unutkanlık gibi birçok kronik hastalığı bulunuyor. Cezaevinde kalp krizi geçirmiş olduğu ifade edildi. Hastalıklarından dolayı kişisel ihtiyaçlarını tek başına karşılayamıyor, yardımsız yürüyemiyor, ayakta duramıyor. Mehmet Emin Özkan son olarak medyaya, elleri kelepçeli bir şekilde hastaneye götürülürken zorlukla yürüdüğü videosuyla yansıdı. Adli Tıp Kurum Başkanlığı Özkan hakkında pek çok kez “cezaevinde kalabilir” raporu verdi. Hastalıkları son aşamaya gelen ve kaçınılmaz olarak ölümle sonuçlanacağı beklenen “terminal dönem” hastaların infazlarının ertelenmesi uygulamaları için ölümlerinin beklenmemesi gerektiğini özellikle vurgulamak istiyoruz. Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulunun 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunun 6. Maddesi çerçevesinde yaptığı yorum üzerinden verdiği raporlar sonucu birçok mahpus ya cezaevinde ya da infaz erteleme kararı sonucu tahliyesinden çok kısa zaman sonra hayatını kaybetmektedir. Bu durumun tıbbi, hukuki ve vicdani açıdan ayrı ayrı ağır sorumluluğu bulunmaktadır. Yasa incelendiğinde infaz erteleme ile ilgili en büyük sorumluluk Adli Tıp Kurumuna bırakılmıştır. Kurumun raporu sonucu, hükümlünün infazının ertelenmesine veya ertelenmemesine karar verilmektedir. Bunun için Adli Tıp Kurumunca düzenlenen veya Adalet Bakanlığı’nın belirlediği tam teşekküllü bir hastaneden düzenlenmiş ve Adli Tıp kurumunca onaylanmış rapor gerekmektedir. Birçok hasta mahpus tam teşekküllü bir hastaneden “cezaevinde yaşamını sürdüremez” raporu almasına rağmen Adli Tıp Kurumu tarafından onaylanmaması nedeniyle tahliye olamamakta ve sonuçta tedavi olamamaktadır. Ayrıca yasa “Cezaevindeki tutuklu ve hükümlüler arasında kendi başına hayatını idame ettiremeyecek derecede hasta olanlar toplum güvenliği bakımından somut bir tehlike oluşturmuyorlarsa cezalarının infazı ertelenmekte, tutukluysalar tahliye olmaktalar” demektedir. Bu durum toplum güvenliğinin hasta sağlığının önüne geçtiğini göstermektedir. Adalet Bakanlığının 22.12.2020 tarihli açıklamasından 2013 yılından itibaren Adli Tıp Kurumu tarafından 1330 mahkumun ağır hastalık raporunun onaylanmadığı yani “ceza infaz kurumunda kalabilir” raporu verildiği anlaşılmaktadır. İnsan Hakları Derneğinin 01.04.2021 tarihli açıklamasına göre Türkiye’de 300 bin civarında tutuklu ve hükümlü mahpus bulunmaktadır. Bunların 604’ü ağır olmak üzere 1605’i hasta mahpus bulunmaktadır. İnsan Hakları Derneği sadece 2021 yılının ilk 3 ayını kapsayan verilerine göre 2’si ağır 13 mahpus yaşamını kaybetti. En son 28 yıldır kan kanseri olan 70 yaşındaki Mehmet Ali Çelebi sağlık sorunlarının ağırlaşması üzerine 25 Ağustos 2021 tarihinde tahliye edildi. 4 Eylül 2021 tarihinde yaşamını kaybetti. Bu mahpusların erken tanı alması, tedavi süreçlerinin aksamaması, düzenli olarak izlenmeleri, yakınlarıyla görüşmeleri konusunda insani bir yaklaşımın esas alınmasının dışında tedavi edilmemenin bir cezalandırma aracı olarak kullanılmaması, gerekmektedir. Bir diğer konu ise tedavi için uygun olmayan bir mahkum koğuşu yerine, her zaman müdahale edilebilme olanağının bulunduğu hastane kliniğinde tedavinin gerçekleştirilmesi daha uygundur. Bu durum ayrıca bir insan hakları sorunudur. Ayrıca ‘sosyal devlet ilkesi’ gereğince devlet, çeşitli sebeplerle ceza soruşturması ile karşı karşıya kalmış olan ve haklarında tutuklama önlemleri alınan ya da mahkûmiyet kararı neticesinde cezaları infaz olunan kişiler bakımından sağlık hizmetini, diğer vatandaşlara uygulandığı şekilde gerçekleştirmek zorundadır. Anayasa’da da tanımlanmış “eşitlik ilkesi”nin de doğal bir sonucudur. Ayrıca, ceza infaz kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlülerin ‘Yaşam, vücut bütünlüklerini koruma, sağlık ve mülkiyet hakları devletin güvencesi altındadır.’ ilkesi de uluslararası ceza infaz hukukunun en temel ilkelerindendir. Hastalık nedeniyle cezasının infazı ertelenen bir mahpus halen devletin denetimi altında olmasına rağmen daha önceden kendine ait bir sosyal güvencesi yoksa tedavi masraflarını kendisi ödemekte olup bu durum eşitlik ve hukuk devleti ilkeleri ile bağdaşmamaktadır. Son olarak önerilerimizi sıralamak istiyoruz. Devlet, sağlık hizmetini vermekle, ortaya çıkan hastalıkların tedavisini üstlenmekle yükümlü olup cezaevi yönetimi ve kurum hekimi gibi görevlilerle işbirliği halinde olmalıdır. Sağlığa erişim sürecinde, cezaevi personeli ve kolluk kuvvetlerinin görev tanımı dışı davranışlarına engel olunmalı, hizmete erişmeyi kesintiye uğratmaları engellenmelidir. Cezaevi hekiminin bağımsızlığı konusunda özen gösterilmeli, periodik sağlık denetimleri, önlem alınması gereken hastalıklar ile sağlık koşulları yönünden alınması gereken çabalarına engel olunmamalıdır. Cezaevlerinde, yeni teknolojilerin kullanımı ve uzmanlaşmış sağlık bakım hizmetlerinin sunulabilmesi ve tıbbi bakım standartlarının sağlanması ve nitelikli sağlık çalışanı sağlanması için çaba gösterilmelidir. Hükümlü veya tutuklunun hastaneye sevkini gerektirecek bir durum varsa kurum hekimi bunu cezaevi yönetimine hemen bildirmeli, konsültasyon, gerekirse nakil ve izlem için yazılı protokoller hazırlanmalı, sağlık personelinin nakil istedikleri durumlarda kullanılacak araç ve personel hazır bulundurulmalıdır. F tipi cezaevlerinde tecrit ve izolasyon ortamı, insan ruh ve beden sağlığına zararlıdır. Bu ortamlar kanser ve diğer kronik hastalıkların ilerlemesine ve nüks etmesine zemin hazırlar. F tipi cezaevi yapmaktan vazgeçilmelidir. Cezaevi personelinin ekonomik-özlük hakları iyileştirilmeli, çalışma saatleri düzenlenmeli, hizmet içi eğitim ve moral-motivasyona yönelik çabalar arttırılmalıdır. Bütün bunlara ek olarak cezaevleri kapalı bir kutu, gizli ve özel bir alan olmaktan çıkarılarak bağımsız izleme kurulları, sivil toplum örgütleri, bağımsız araştırmacılar, akademisyenler ve meslek örgütleri üzerinden kamuoyunun denetimine açılmalıdır. Ankara Tabip Odası İnsan Hakları Komisyonu
Makaleye Dön |
30-11-2021, 13:29 |