“Yoksulluk bir Halk Sağlığı Sorunudur!”


Basın Açıklaması

28 Şubat 2022

“Yoksulluk bir Halk Sağlığı Sorunudur!”

Dünya Sağlık Örgütü tarafından sağlık kavramı, sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil; bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik hali şeklinde tanımlanır. “Sosyal yönden tam iyilik hali” sağlığın sadece kişisel bir olgu olmadığına, siyasal, toplumsal ve sosyo-ekonomik boyutunun bulunduğuna da işaret eder.

Kişinin sosyal yönden tam iyilik halinde olmasının ön koşulu, toplumsal refahın ve sosyal yaşantısının da sağlıklı olmasıdır. Çalışma ve yaşam güvenliğinin sağlanamadığı, iş bulma olasılığının bulunmadığı, gelir dağılımında eşitsizliğin arttığı toplumlarda tam iyilik hali de bulunmaz.

Türkiye’de kronikleşen ekonomik kriz, artan hayat pahalılığı ve alım gücünün düşmesi göz önüne alındığında “tam iyilik” halinden söz etmek imkânsıza yakındır.

Sağlık sisteminin içinde bulunduğu kriz ile sosyal yönden tam iyilik halini engelleyen yapısal koşullar arasında ilişkiyi vurgulamamız şarttır. Sağlık çalışanları ile hastaları karşı karşıya getiren sağlık politikaları dâhil olmak üzere, gelir eşitsizliğini artıran, gıda enflasyonunu büyüterek yetersiz ve sağlıksız beslenmeye yol açan, elektrik faturaları ve kesintileri yüzünden yurttaşları mağdur eden politikalar madalyonun iki ayrı yüzüdür.

Beslenme, barınma, ısınma ve sağlık hizmetlerine erişim maliyeti arttıkça, yoksulluk ve açlık sınırları yükseldikçe “sağlıksız” bir toplum olmaya daha çok yaklaşıyoruz. Daha çok hastalanıyor, daha çok sağlık kurumlarına başvuruyor, daha çok ilaç tüketiyoruz.

Bugün bir kez daha, çok net bir şekilde ifade etmek gereklidir: Yoksulluk bir halk sağlığı sorunudur.

Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu ve Halk Sağlığı Komisyonu olarak sağlığımızı ve sağlık sistemini tam iyilik halinden uzaklaştıran yoksullaşmaya ve bunun sağlığımıza etkilerine dikkat çekmek istiyoruz.

Eşitsizlik Bir Halk Sağlığı Sorunudur

İstatistiklere göre bugün Türkiye’de her 5 kişiden 1’i yoksuldur. Açlığın ve yoksulluğun nedeni, her geçen gün daha da artan gelir dağılımındaki adaletsizlik ve toplumsal eşitsizliğin derinleşmesidir. Türkiye’de ilk kez kişi başına düşen milli gelir 7 yıl boyunca düşüş gösterdi. Araştırmalarda görüldüğü üzere Avrupa’da gelir eşitsizliğinde birinciliği kimseye kaptırmayan ülkemizde, en zengin yüzde 20’lik grup en yoksul yüzde 20’lik gruptan 9 kat daha fazla gelir elde etti.

Bu da açlık ve yoksulluk sınırının artması anlamına geliyor. Sendikaların yaptığı araştırmaya göre satın alma gücü düşmeye devam ediyor. Dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 15 bin 139 TL olurken, açlık sınırı 4 bin 552 TL ile 2022 yılı asgari ücretinin üzerine çıktı. Asgari ücret karın doyurmaya dahi yetmiyor!

Beslenme Sorunu Bir Halk Sağlığı Sorunudur

Uzun ve ucuz ekmek kuyruklarından anlaşılacağı üzere halkımız karbonhidrat ağırlıklı öğünlerle karnını doyurmaya yöneliyor. Çünkü Türkiye’de son 16 yılda 9 kat artan gıda enflasyonu sağlıklı ve besleyici gıdalara erişimi güçleştiriyor.

Fazla miktarda karbonhidrat tüketmek, sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenememek anlamına geldiği oranda obeziteye yol açmakta, hipertansiyon, diyabet, metabolik sendrom gibi obezitenin tetiklediği sağlık sorunları ortaya çıkmaktadır. Sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenememek bağışıklık sisteminin zayıflamasına yol açmakta, enfeksiyon hastalıklarına ve kansere yakalanmayı kolaylaştırmaktadır.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün raporuna göre yıllık kişi başı 39 kilogram tüketim ile en az kırmızı et tüketen ülkeler arasındayız. Kırmızı eti ve balığı az tüketen toplumumuzda obezite oranı ise hızla artış sergiliyor. Meclise sunulan Obezite ile Mücadele Yöntemleri ve Önlemleri Komisyonu raporuna göre ülkemizde her 3 kişiden 1'i obez durumdadır. Bunun sebebi yiyecek bolluğu değil, nitelikli ve sağlıklı gıdaların pahalılığıdır.

Sağlıklı bir toplumun temeli çocuklarımızın sağlıklı gelişiminden başlar. Dört kişilik bir ailede iki çocuğun sağlıklı gelişimi için günde yaklaşık 25 lira süt ve süt ürünlerine pay ayırması gerekmektedir. Ne var ki, Türkiye’de 7,4 milyona yakın çocuk yoksulluğun pençesindedir.

Kamu Denetçiliği Kurumu’nun 2021 verilerine göre ailesinin yanında temel ihtiyaçları karşılanamayan çocuk sayısı 150 bine dayandı.

Büyüme çağındaki çocukların bedensel ve ruhsal gelişimi açısından, kas ve kemik sistemine uygun ve dengeli beslenmesi gerekirken, Derin Yoksulluk Ağı tarafından yapılan bir araştırmaya göre yoksul çocukların yüzde 40’ına yakını öğün atlıyor, pek çoğu yetişkin bir birey gibi beslenmek zorunda kalıyor. Yüksek yağ içerikli öğünler, yetersiz lif ve posa tüketimi, basit şeker kullanımı gibi nedenlerden dolayı sağlıksız nesiller yetişmekte, okul hayatında sorunlara yol açabilmektedir.

Beslenme sorunları ile çocukların vücut yapıları arasında birbirine paralel bir ilişki söz konusudur. Yetersiz beslenen çocuklarda gelişim geriliği ve kısa boyluluk, obezite ve ilgili sorunlar, metabolik sendrom, avitaminozlar, demir yetersizliği anemisi, iyot yetersizliği hastalıkları görülmektedir. Ayrıca yetersiz ve dengesiz beslenmenin öğrencilerin dikkat sürelerini kısalttığı, algılamalarını azalttığı, öğrenmede güçlük ve davranış bozuklukları ile okula devamsızlık ve okul başarısında düşmeye neden olduğu da bir gerçektir.

Çocukluk ve ergenlerde, niteliksiz ve sağlıksız beslenmenin bir diğer sonucu olan obezitenin sıklığı endişe verici boyutlara ulaşmıştır ve obezite çocukluk çağının en sık görülen kronik hastalığı haline gelmiştir.

*Gelişme çağındaki bütün çocuklarımıza süt ücretsiz verilmelidir.

Barınma Sorunu Bir Halk Sağlığı Sorunudur

Giderek artan konut fiyatları ve kiralar ülkedeki en önemli gündemlerden biri ve yoksulluğun barınma hakkının kısıtlanmasıyla da sonuçlanması halk sağlığını doğrudan ilgilendiriyor.

Yüksek kiralar ve barınma sorunu, üniversiteyi kazandığı halde kaydını donduran öğrencileri, kazandığı ücretin yarısını kiraya ayırmak zorunda kalan çalışanları, penceresi olmayan rutubetli evlerde ucuz diye oturmak zorunda kalan yurttaşları ruhen ve fiziksel açılardan olumsuz etkiliyor.

Oysa bu ülkenin tüm yurttaşları sağlıklı evlerde fahiş kiralar ödemek zorunda kalmaksızın insanca yaşayabilmeli, barınabilmeli. Sağlıklı barınma hakkı bir insan hakkıdır.

Enerji Sorunu Bir Halk Sağlığı Sorunudur

Elektrik faturalarına gelen yaklaşık yüzde 50 ila yüzde 125 oranında zamla birlikte halk daha da yoksullaşmış durumda.

Kalitesiz ve pahalı bir hizmet aldığımız elektrik alanında üretimin yüzde 80’i özel sektörün elindedir. Yakın zamanda Isparta’da yaşanan ve günler süren elektrik kesintisinin giderilememesinde veya Diyarbakır’da elektriği kesildiği için oksijen tüpünü kullanamayan Yunus Emre bebeğin yaşamını yitirmesinde özelleştirme politikaların payı yadsınamaz. Örneğin KOAH Hastaları Derneği’nin belirttiği üzere KOAH hastaları yaşamları için gerekli olan solunum cihazlarını günde yaklaşık 15 saat çalıştırmak zorundadır. Bu saati dikkate alırsak bir hastanın bir cihazının aylık elektrik tüketimi 210 kilovata ulaşıyor.

Enerji yaşamsaldır. Enerji politikasının temelinde toplumun çıkarlarını ve çevreyle uyumunu gözeten merkezi olarak planlanmış bir enerji üretim ve sunumu yer almalıdır. Bu ilke kamusal bir hizmeti gerekli kılar.

*Solunum cihazına bağlı tüm bireylere elektrik ücretsiz verilmelidir.

İnsanca Yaşamak İstiyoruz

Yeterli ve dengeli beslenemeyen, sağlıklı konutlarda barınamayan, yeterince ısınamayan, karanlığa mahkûm edilmiş bir toplumda yoksulluk bir halk sağlığı sorunudur. Bugün halkın sağlığını koruyabilmesinin yolu, toplumsal ihtiyaçlarının kamusal eşit ve ücretsiz olarak karşılanacağı bir toplumsal düzenle mümkündür. Gelir dağılımındaki adaletsizlik ortadan kalkmadığı, en temel insani ihtiyaçlar piyasanın insafına terk edildiği sürece halkın sağlığından söz edilemez. 

Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu

Ankara Tabip Odası Halk Sağlığı Komisy


Makaleye Dön
28-02-2022, 13:29