ATO Bütçe Görüşü: Sağlık Bakanlığı Bütçesi Sağlığa Zararlıdır! |
ANKARA TABİP ODASI 2025 YILI SAĞLIK BAKANLIĞI BÜTÇE TEKLİFİ GÖRÜŞÜ SAĞLIK BAKANLIĞI BÜTÇESİ SAĞLIĞA ZARARLIDIR! Bütçe; bir ülkenin kaynaklarının nasıl oluşturulduğunun, ihtiyaçlar doğrultusunda nasıl kullanıldığının, toplumun hangi kesimleri arasında nasıl dağıtıldığının, üretimin, bölüşümün ve refah seviyesinin makro-ekonomik göstergesidir. SAĞLIK BAKANLIĞI 2025 YILI BÜTÇE TEKLİFİ’ni incelediğimizde kamu yararı doğrultusunda Türkiye sağlık ortamını gözeten bir anlayış yerine, “Sağlıkta Dönüşüm Programı”na ve neoliberal sağlık politikalarına dayalı bir bütçenin hazırlandığını görmekteyiz. Uygulanan sağlık modelinin ve finansman sisteminin yıllardır hekim emeğine, halk sağlığına ve kamu bütçesine verdiği zararlar bilinmesine rağmen, Hükümet ve Sağlık Bakanlığı söz konusu modelde ısrarını sürdürmektedir. Sağlık Bakanlığı’nın bütçelendirme anlayışı, sorunların çözümünden uzak, mevcut sorunlara yenilerini ekler niteliktedir. SAĞLIĞA AYRILAN KAYNAK YETERSİZDİR! 14.7 trilyon liralık Merkezi İdare Bütçesinin yüzde 6,9’u sağlık hizmetlerine ayrılarak, Sağlık Bakanlığı’nın 2025 yılı bütçesi 1 trilyon 20 milyar 317 milyon 291 bin TL olarak teklif edilmektedir. 2024 yılı bütçe teklifi ile kıyasladığımızda sağlığa ayrılan kaynakta ciddi bir artışın olmadığı görülmektedir. Bir önceki yıl da Merkezi İdare Bütçesinin yüzde 6,6’sı yani 732 milyar 562 milyon 378 bin TL’si sağlığa ayrılmıştı. Sağlığa ayrılan kaynak resmi enflasyonun da altında kalırken, yüzde 10’u bulmamaktadır. Sağlık harcamalarının GSYH’ya oranı düşmektedir. 2002 yılında kamu ve özel sağlık harcamaları toplamının GSYH’ya oranı yüzde 5.2 iken, 2022 yılında yüzde 4’e gerilemiştir. OECD’ye üye ülkeler ortalaması 9.2 iken Türkiye sondan üçüncü sırada yer almaktadır. BİRİNCİ BASAMAK VE KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİ İKİNCİ PLANDA! Sağlık Bakanlığı bütçe teklifinde koruyucu sağlık hizmetleri yine ikinci plana itilmekte, toplum sağlığını korumaya yönelik birinci basamak planlamasına yeterince kaynak ayrılmamaktadır. Sağlık Bakanlığı toplam bütçesinden koruyucu sağlık hizmetlerine 273 milyar 585 milyon 813 bin TL, tedavi edici sağlık hizmetlerine 733 milyar 273 milyon 977 bin TL ayrılmıştır. 2025 yılı toplam bütçesinde tedavi edici sağlık hizmetlerine ayrılan kaynak yüzde 72’yi bulurken, sadece yüzde 28’i birinci basamak korucu sağlık hizmetlerine tahsis edilmiştir. Bir önceki yılın bütçe teklifine kıyasla birinci basamağa ayrılan kaynak 71 milyar TL, tedavi edici sağlığa ayrılan kaynak ise 215 milyar TL artmıştır. Koruyucu sağlık hizmetleri, halk sağlığının yapıtaşlarından biridir. Sadece hastalıkla mücadeleye değil, hastalığa neden olan risk etkenlerini tespit ederek bunların bertaraf edilmesine, halk sağlığını doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen toplumsal etkenlerin saptanmasına, buradan hareketle de sağlığın yalnızca bireysel düzlemde ele alınmaksızın toplumsal düzlemde de korunmasına ve geliştirilmesine odaklanır. Koruyucu sağlık hizmetleri, bebeklik ve çocukluk çağı bağışıklama hizmetleri, bebek, çocuk ve ergenlerin, 15-49 yaş doğurganlık çağındaki kadınların, gebe ve lohusaların izlenmesi, emzirme ve üreme sağlığı, gebeliği önleyici yöntemler konusunda danışmanlık hizmeti verilmesi ve uygulanması gibi hizmetler bakımından geniş bir ölçeğe sahiptir. Birinci basamak koruyucu sağlık hizmetlerine yeterli kaynak ayrılmadığı takdirde hizmetlerin organizasyonunda ve sunumunda, Aile Hekimlerinin ve sağlık çalışanlarının iş yükünde artış kaçınılmaz hale gelir. AİLE HEKİMLERİNE DAHA ÇOK BASKI! Sağlık Bakanlığı, birinci basamak koruyucu sağlık hizmeti sunumunun asli özneleri olan Aile Hekimliği ve Aile Sağlığı Merkezi (ASM) emekçilerinin haklarını ve çalışma koşullarını iyileştirmek yerine “Eziyet Yönetmeliği” ile üzerlerindeki baskıyı artırmayı tercih etmektedir. İş ve gelir güvencesini ortadan kaldıran, karmaşık hesaplamalar ile ulaşılması mümkün olmayan, halk sağlığı açısından faydasız performans kriterleri içeren Yönetmelik, –Bakanlığın hâlihazırda yetersiz kaynak tahsis ettiği– birinci basamağın yapısını daha da bozmaktadır. Bütçe teklifinde yer alan performans göstergelerinin gerçeklikten uzaklığı önceki yıllardaki göstergelerle mukayese edildiğinde ortaya çıkmaktadır. 2023 yılında “Aile Hekimliği Birim (AHB) Başına Düşen Nüfus” sayısı 2.700 olarak planlanmasına karşılık aynı yılın gerçekleşmesi 3.065 olmuştur. Benzer bir projeksiyon yaptığımızda 2025 yılı için hedeflenen 2.800 nüfusun gerçekleme sayısının en az 3.100 nüfus olacağı tahmin edilebilir. Sağlık Bakanlığı, AHB sayısını artıramadığı gibi, sanal ASM ile de bu sorunu çözememektedir. Yeni AHB’lerin faaliyete geçmemesinin palyatif çözümü kendi içinde birim başına düşen nüfusu artırmakta görülmektedir. Bu çözüm değil, çözümsüzlüktür. HEKİME MÜRACAAT PATLADI! Sağlık Bakanlığı’nın en son yayımladığı “Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2023 Haber Bülteni”ne göre 2023 yılında (birinci basamak 421 milyon 121 bin 236, ikinci ve üçüncü basamak 552 milyon 397 bin 851 olmak üzere) tüm basamaklarda toplam hekime müracaat sayısı 973 milyar 519 milyon 87’ye ulaştı. Her bir yurttaşın sağlık hizmetlerinden yararlanmak amacıyla ortalama 11,4 defa herhangi bir sağlık kurumuna başvurması, teşhis ve tedavi süreçlerinin uzamasının işareti olduğu gibi, akılcılıktan ve bilimsellikten uzaklaşan sağlık politikalarındaki başarısızlığın da ifadesidir. Sağlık sisteminin mevcut insan kaynakları ve altyapısıyla bu yükü taşıması çok zor olduğu gibi, başta sağlıkta şiddet olmak üzere sorunlara yol açmaktadır. Sağlık Bakanlığı kışkırtılmış sağlık talebini kontrol altına almaya yönelik önlemler ve düzenlemeler yerine kişi başı hekime müracaatı 2025 yılında 11.9, 2026 yılında 12.2, 2027 yılında 12.6 olarak tahmin etmektedir. Hekime başvuru sayılarında olağandışı artış sistemi kilitlemekte, muayene sürelerini 5 dakikaya ve altına çekmekte, bazı branşlarda randevu krizine neden olmaktadır. Sağlık çalışanlarını daha fazla, daha esnek ve güvencesiz çalıştırma, angarya görev dayatma stratejisiyle bu sorunları çözme girişimleri ise yeni sorunlara yol açmaktadır. ŞEHİR HASTANELERİ: Kamu-Özel İşbirliği modeliyle yapılan, inşaat şirketlerine kazandıran, kamuya maliyeti sürekli artan, kent mekânı, sağlık çalışanları ve hastalar açısından yoğunluk ve sorunlara yol açan, kökleşmiş devlet hastanelerinin kapatılmasına neden olan Şehir Hastaneleri kira ödemeleri, 2025 yılı bütçe ödeneklerinde de önemli bir yer tutmaktadır. 2024 yılı bütçe teklifinde hizmet ve kullanım bedeli için 83 milyar 697 milyon 118 bin TL olarak teklif edilen tutar (20 milyar 904 milyon TL’lik artışla) 2025 yılı bütçe teklifinde 104 milyar 602 milyon 82 bin TL’ye yükselmiştir. 37 milyar 420 milyon 717 bini hizmet alımı, 67 milyar 181 milyon 365 bini kullanım bedeli olmak üzere Şehir Hastanelerine ayrılan ödenek Sağlık Bakanlığı bütçesinin yüzde 10’una karşılık gelmektedir. Dikkat çekici detaylardan birisi Şehir Hastaneleri Ödeneği tablosunda yer alan başlangıç ödeneği ve ilk altı aylık zaman dilimini kapsayan gerçekleşen harcama tutarlarıdır. 2024 yılı bütçesinde yer alan 57 milyar 554 milyon TL’lik kullanım bedeli teklifi, 2024 yılı tamamlanmadan ilk altı ayda 33 milyar TL’yi geçmiştir. 2024 yılında Şehir Hastaneleri için ayrılan ödeneğin aşıldığı rakamlardan anlaşılabilir. Yüksek enflasyon ve bundan kaynaklı maliyetlerin artışı göz önüne alındığında 2025 yılı için de benzer bir projeksiyon yapılabilir. Kamu bütçesinin özel şirketlerin çıkarlarına göre yapılandırılmasının en net göstergelerinden birisi, Şehir Hastanelerine ayrılan ödenekler ve kira bedelleridir. ŞEHİR HASTANELERİNE AYRILAN BİR YILLIK KULLANIM BEDELİ İLE 4 Aile Hekiminin rahatlıkla çalışabileceği en az 6 BİN 718 ASM yapılabilir! veya 100 yataklı en az 90 tane devlet hastanesi yapılabilir! Şehir Hastanelerine ayrılan kaynak ile Aile Hekimlerine –mülkiyeti kamuya ait olmak üzere– kira ödemek zorunda kalmadıkları ASM’ler tahsis edilebileceği gibi, birinci basamak sağlık hizmetinde ASM’lerde belirli bir standardın yakalanması suretiyle eşit ve erişilebilir hizmetin sunumu mümkündür. Akılcılıktan ve bilimsellikten uzak, kamu bütçesini ve kökleşmiş devlet hastanelerini yutan Şehir Hastanelerinin yerine, illerin ve/veya ilçelerin demografi, kent yapısı ve ulaşım gibi özellikleri göz önünde bulundurularak ihtiyaca göre en az 100 yataklı 90 devlet hastanesi açılabilir; kapatılan hastaneler modernleştirilerek yeniden halkın hizmetine sunulabilir. ÖZELE DEĞİL, KAMUYA KAYNAK! Bebeklerimizi öldüren “Yenidoğan Çetesi” olayında gördüğümüz üzere sağlık planlamasında özel sektörü daha çok büyütmeyi hedefleyen piyasacı anlayış, suç ve suçlu üreten bir yapıya dönüşmüştür. Sağlık Bakanlığının “Türkiye’de Bebek Ölümleri Durum Raporu”na göre yenidoğan yoğun bakım yataklarının yüzde 56’sının özel hastanelerin kontrolünde olması bu skandalın altındaki somut nedenlerden birisidir. Sağlık Bakanı suçluları “çürük elma” olarak nitelese de, ağacı kurtçuklar sarmıştır. Özel sektörün sağlıktaki hacmini büyütmek amacıyla kamudan özele daha yoğun kaynak aktarımı yapılmaktadır. 2002 yılında 774 kamu hastanesi, 50 üniversite hastanesi, 271 özel hastane varken; 2023 yılı itibariyle 933 kamu hastanesi, 68 üniversite hastanesi, 565 özel hastane faaliyet göstermektedir. Özel sektör, kamu sektörüne göre 20 yılda 2 kattan fazla büyürken, sağlık sektörünün üçte birini kontrol etmektedir. Buna paralel şekilde özel sektör sağlık harcamaları da neredeyse yüzde yüze ulaşmış durumda. TÜİK’in en son duyurduğu “Sağlık Harcamaları İstatistikleri”ne göre, genel devlet sağlık harcaması bir önceki yıla göre yüzde 65.4 artış gösterirken, özel sektör sağlık harcaması ise yüzde 94.4 oldu. Sağlık hizmetleri, şirketlerin ve özel çıkar gruplarının ekonomik çıkarlara teslim edilmeksizin, kamu yararı, kamu hukuku ve kamu maliyesi araçları ile üretilmesi gereken faaliyetlerdir. Sağlık hizmetleri, kamucu planlamayla birlikte, eşit, ücretsiz ve erişilebilir olmalıdır. Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Makaleye Dön |
20-11-2024, 11:56 |