12 Eylül'ün Yıldönümünde “Tüm darbelerin, baskıcı rejimlerin panzehiri demokrasidir”


Bugün 12 Eylül 2018; ülkemizin tarihinde kapkara bir leke olarak duran 12 Eylül askeri darbesinin 38. yıl dönümü. Dünyanın birçok yerindeki benzerleri gibi, 12 Eylül darbesi de sadece antidemokratik, militarist bir darbe değildi. Siyasi amacı; ülkenin emekçilerini, onun etrafında örgütlenen yapıları, “başka bir dünya’’ özlemi kuranları, ezilen, yok sayılan ve ötekileştirilen halkları bertaraf etmekti.

Ekonomik açıdan ise; Türkiye sermaye sınıfına hizmet eden, 24 Ocak kararları ile ülkede emek sömürüsünü artıran ve neoliberal politikaların uygulanmasına zemin hazırlayan bir adımdı. Ülkenin emek eksenli politik hareketlerine karşı her türlü baskı, işkence, zulüm, gözaltında kayıplar ve yargısız infazlar uygulandı. Darbe anayasası ile kurulan YÖK, üniversitelerden muhalif demokrat öğretim elemanları ve öğrencileri temizlemek istedi. Sakıncalı (!) olarak kabul edilen kişiler işlerinden atıldı, pasaport verilmeyerek seyahat özgürlüğü kısıtlandı, on binlerce insan ülkesini terk ederek siyasi mülteciliğe zorlandı, emek ve meslek örgütleri yasaklandı.
12 Eylül'ün yarattığı tahribatın sonuçlarını hekimler de büyük ölçüde yaşadılar. Tam Gün Yasası kaldırıldı, zorunlu hizmet getirildi, hekimlerin örgütü kapatıldı. Sağlık alanında geçmişte uygulanan sosyalizasyon politikaları kaldırılarak sağlığın ticarileştirilmesi ve piyasalaştırılmasının önü açılmış oldu.

Aradan geçen 38 yıla rağmen, ülkemiz halen antidemokratik 12 Eylül anayasası ile yönetilmekte ve 12 Eylül’ün karanlık ruhu bu topraklarda dolaşmaya devam etmektedir. Bugün uygulanan kalıcı hale getirilmiş örtülü OHAL rejimi ve KHK’lar muhalif olarak kabul edilenler üzerinde baskı, tahakküm ve kontrol aracı olarak kullanılmaktadır. Uygulanan tekçi ve ayrıştırıcı politikalar sonucunda ifade özgürlüğü yok edilmiş ve demokratik teamüller tamamen rafa kaldırılmıştır. Halkların siyasi temsilcileri tutuklanmış, hapishaneler siyasi tutuklularla dolmuştur.

Yüz binin üzerinde insan sebepsiz ve sorgusuz bir şekilde kamudan ihraç edilmiştir. Eğitimde muhafazakarlaşma ve özelleştirme başat politikalar olurken, sağlıkta toplum sağlığı temelli politikalar yerine özelleştirmeler ve “Kamu Özel Ortaklığı’’ uygulaması ile kamunun birikimleri sermayeye aktarılmaktadır.

Emek sömürüsü ve güvencesiz çalışma her alanda olduğu gibi sağlık alanında da artarak devam etmektedir. Kamusal alanlardaki yanlış politikaların doğal bir sonucu olarak gelinen noktada ülkenin doğal zenginlikleri tüketilmiş, varlık mirası özelleştirilmiş ve yaşadığımız ekonomik dar boğaz kaçınılmaz olmuştur.

Sonuç itibarı ile gerek 12 Eylül gibi karanlık askeri darbe yönetimleri, gerekse sivil antidemokratik uygulamalar halklara yoksulluk ve gözyaşından başka bir şey sunmamıştır.
Özgür ve demokratik bir gelecek için mücadele azmimizi koruyor “Tüm darbelerin, baskıcı rejimlerin panzehiri demokrasidir” diyoruz.
Makaleye Dön
12-09-2018, 00:00