ATO İnsan Hakları Komisyonu’ndan "Hücre Cezası Uygulamalarında Hekim Tutumu"


Son dönemlerde kamuoyuna da sıkça yansıyan, cezaevlerindeki disiplin cezalarının hücre cezası şeklinde infaz edilmesi ile ilgili hekim raporlarının tartışma konusu olduğu görülmektedir. Kimi hekimler “hücre cezasının infazında sağlık açısından sakınca yoktur” tarzında raporlar verirken, kimi hekimler de bu tarz bir raporlama sürecinin içinde yer almak istememeleri nedeniyle savcılıklarca soruşturmaya tabi tutulmaktadırlar. Bu konuda meslektaşlarımızın almaları gereken tutumu bir kez daha ifade etmenin yararlı olacağı inanıyoruz.

Hekimlik mesleğinin temel yönelimi, güncel bilimsel bilgiler ışığında hastanın sağlığını ve yaşamını korumak, var olan sağlık sorunlarını ortadan kaldırmak ve iyileştirmektir. Tutuklu ve hükümlülere yönelik sağlık hizmetlerinin sunumu açısından; tutuklu ve hükümlülerin muayenelerinin de diğer hastalar gibi, kişilik haklarına saygı gösterilerek hekimlik sanatını uygulamaya elverişli koşullarda yapılması; hastaların ırk, dil, din, mezhep, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, ekonomik ve sosyal durum ile benzer farklılıklarının dikkate alınmaması; her türlü tıbbi müdahalenin hastanın mahremiyetine saygı gösterilmek suretiyle yerine getirilmesi temel kural olarak belirtilmiştir. Sağlık hakkından yoksun bırakılma asla bir cezalandırma aracı olamaz. Hekimler hastalarının farklılıklarına bakmaksızın her hastaya eşit yaklaşmak ve hastasının yararı doğrultusunda mesleki bilgilerini kullanmakla yükümlüdür. Hekim hasta ilişkisigüven temeline dayalı bir ilişki olması nedeniyle öncelikle hastanın hekime yönelik güvenini zedeleyici bir tutum ve davranıştan hekimin kaçınması gerekir. Hekimlik meslek ve etik değerleri hem ulusal hem de uluslararası pek çok belgede tanımlanmıştır. Yine T. C. Anayasası 90. Madde; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.” Türkiye taraf olduğu takdirde uluslararası sözleşmeler ulusal hukukumuza göre yasa hükmündedir; (Ek cümle: 7.5.2004-5170/7 md.) “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.” demektedir.

Bu çerçecede ulusal ve uluslar arası belgelere bakacak olursak;

Birleşmiş Milletler (BM) Mahpusların İşkenceye Karşı Korunmasında Sağlık Personeli Tıbbi Etik İlkeleri’nin 4. ve 5.maddeleri “hekimlerin bir mahpusa hücre hapsi veya başka bir cezalandırılma yöntemi uygulanması için görüş bildirmesi hekim hasta ilişkisini zedelediği gibi işkence ve kötü muamele uygulaması anlamına gelmektedir” demektedir.

Dünya Tabipler Birliği (DTB) de hekimin rolünün mahpusun fiziksel ve ruhsal sağlığını korumak, savunmak ve geliştirmek olduğunu; ceza uygulamak olmadığını belirterek hücre hapsiyle sonuçlanacak hiçbir karar alma mekanizmasında yer almaması gerektiğini vurgulamıştır.

İşkence ve Diğer Zalimane, Gayrıinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler SözleşmesiTıbbi Etik İlkeleri (1982) dördüncü ilkesinde: sağlık personeli, özellikle hekimler tarafından yapılan eylemler aşağıdaki durumlarda tıbbi etik ilkelerinin ihlali anlamına gelir:
a) Bilgi ve yetkilerini hükümlü ya da tutukluların bedensel ya da zihinsel sağlıkları ya da durumları üzerinde kötü etkiler doğurma olasılığı bulunan ve bu konuya ilişkin uluslararası belgelere uygun olmayan bir soruşturmaya tabi tutulmasına yardım için kullanmak,
b) Tutuklu veya hükümlülerin bedensel veya zihinsel sağlıkları üzerinde kötü etkileri olabilen ve ilgili uluslararası belgelere uygun bulunmayan herhangi bir biçimdeki ceza ya da muamele uygulamasına dayanır olduklarını gösterir belge vermek ya da verilmesine yardımcı olmak, ya da herhangi bir biçimde olursa olsun ilgili uluslararası belgelere uygun olmayan böyle bir ceza veya muamele uygulamasına katılmak.

Avrupa Konseyi Avrupa İşkencenin ve İnsanlıkdışı veya Onurkırıcı Muamelenin veya Cezanın Önlenmesi Komitesi (AİÖK-2011) Sağlık personelinin hücre hapsindeki rolü bölümünde; “Hapishanelerdeki sağlık personeli ve doktorlar mahkumların özel doktorları olarak hareket ederek mahkumlarla aralarındaki olumlu doktor-hasta ilişkisinin, mahkumların sağlığı ve esenliğinin teminatında başlıca faktör olmasını temin ederler. Hapishane doktorlarınca mahkumların bir cezai amaçla (veya mahkumun arzusu hilafına uygulanan herhangi bir tür hücre hapsi) hücre hapsine gönderilebilmeleri bakımından sağlıklı olup olmadıklarına ilişkin rapor verilmesi uygulamasının bu ilişkiye olumlu katkı yapması uzak bir ihtimaldir. Bu konu Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Gözden Geçirilmiş Hapishane Kuralları konulu Tavsiye Kararında göz önüne alınmış olup, eski Kurallarda yer alan, hapishane doktorlarının mahkumlarınsağlıklarının ceza almalarına engel olmadığına dair rapor vermesi uygulaması artık ortadan kaldırılmıştır. CPT, söz konusu tedbirin tıbbi nedenlerle alınması durumu haricinde, tıbbi personelin, herhangi bir tür hücre hapsiyle sonuçlanabilecek bir karar verme sürecinin herhangi bir bölümünde asla yer almaması gerektiği kanaatindedir.” demektedir.

Yine aynı metinde, “sağlık personeli hücre hapsine tabi tutulan tüm mahkumların durumuyla ilgili olarak çok büyük dikkat sarfetmelidir. Sağlık personeli her bir hücre hapsi durumundan haberdar edilmeli ve mahkum hücre hapsine konulur konulmaz mahkumu ziyaret etmeli ve daha sonra da bu ziyaretleri günde en az bir kere olmak üzere düzenli aralıklarla sürdürmeli ve gerekirse mahkumlara derhal tıbbi yardım ve tedavi sağlamalıdır. Sağlık personeli mahkumun hayatı hücre hapsi uygulamasıyla ciddi bir riske girdiğinde hapishane müdürüne derhal haber vermelidir.

Sağlık çalışanlarının sorumluluğu, mahpusun akli engeli ve sağlık hizmeti ihtiyaçlarıyla ilgili olarak cezaevi otoritelerine tavsiyede bulunmakla sınırlı olmalıdır. Sağlık çalışanları asla, tecrit veya başkaca bir disiplin cezasını onaylamaya ya da bir mahpusun böyle bir ceza için uygun olup olmadığına onay vermeye zorlanmamalıdır.” şeklindedir.

Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları (1999)Hekimlerin mesleki uygulamaları sırasında insan onurunu gözetmesi, hekimin öncelikli ödevi olarak tanımlanır. Yine hekimler görevlerini yerine getirirken evrensel etik ilkelere bağlı davranmak zorundadırlar. Madde 34- “Hekim, tıbbi bilgi ve becerisiyle, işkence ve benzeri uygulamalara katılamaz, yardımcı olamaz, gerçeğe aykırı rapor düzenleyemez. İşkence iddiası olan olgularla karşılaşan hekim, mesleki bilgi ve becerilerini gerçeğin ortaya çıkarılması için kullanır.” Madde 36- “Hekim, muayene ve tedavi olanaklarını bilinçli olarak reddeden tutuklu ve hükümlülere bu davranışlarının sonuçlarının neler olabileceğini açıklar. Zorla muayene ve tedavi yolunu deneyemez, öneremez.” Madde 37- “Hekim, hiçbir zaman ölüm cezasının infazında bulunamaz, infaza yardımcı olamaz, ölüm cezası uygulamasında tıbbi hizmet veremez.” şeklindedir.

Özgürlüğünden Yoksun Bırakılanların Sağlık Hakkı ile İlgili Etik Kurul Görüşü ’nün (2018) hekimin etik yükümlülükleri bölümünde “İkili Yükümlülük: Hekimler yasal merciler veya ikinci bir kurum ya da kişi tarafından görevlendirildiği durumlarda, hukuksal olarak çerçevesi çizilmiş sorumluluklar ile hastasına karşı duyması beklenen sorumluluk ve bağlılığı sürdürme yükümlüğü arasında tercih yapmak durumunda kalmaktadır. “İkili bağlılık” veya “ikili sadakat” (dual loyalty) olarak adlandırılan durumlarla karşılaşması durumunda da etik yükümlülükler yönünden öncelik, hastasına karşı bağlılığı ve sorumluluğudur. Tıp mesleği, yaşam ve sağlığa erişim hakkı boyutunda hekimlerin hastalarıyla sadakate ve güven ilişkisine dayalı özel bir ilişkiyi gerektirdiğinden, hekimlerin mesleğin temel ilkelerini zedeleyecek ve hastalarının sağlığını bozacak uygulamalar içinde yer alması düşünülemez. Bu nedenle hekimlerin disiplin ve ceza amaçlı kurul ve uygulamalar içinde yer alması, bu süreçlere katılması etik ilkelere aykırıdır.

Ankara Tabip Odası

İnsan Hakları Komisyonu


Makaleye Dön
9-02-2019, 00:00