12 Eylül Faşist Darbesinin 40. Yılı! |
Türkiye’de neoliberalizmi hayata geçirmek için dönemin hükümeti tarafından ilan edilen 24 Ocak Kararlarına karşı emekçilerin ve ezilen halkların tepkisini kanla ve şiddetle bastıran, sermayeye “gülme sırası bizde” dedirten, Amerikalı generallerin “bizim çocuklar başardı” dedikleri 12 Eylül faşist darbesinin 40. yılı! 12 Eylül darbesi, emekçilerin yoğun mücadeleler sonucu kazandığı haklarını tank paletleri ve asker postalları altında ezmekle kalmayarak, toplumun sınıfsal, sosyo-iktisadi ve kültürel yapısını parçalayıp yeniden inşa görevini üstlenmiştir. Türkiye’yi neoliberalizme uyarlama süreci aynı zamanda faşist darbenin ideolojisi olan Türk-İslam Sentezini patronlar için mayalamıştır. Cuntanın politik izdüşümü niteliğindeki uygulamalar sağlık alanında da etkisini göstermiştir. 1980’den sonra neoliberalizmin yönetim mantığına göre sağlıkta sosyalizasyon dönemi kademeli şekilde sona erdirilmiştir. Kamuyu bir işletme gören anlayış neticesinde ofansif tıp yerini defansif tıpa bırakmıştır. Sağlık tüm yurttaşlara tanınan ücretsiz bir “hak” olmaktan çıkarılmış, katkı-katılım payları ile, yüzde 200’e varan farklar ile, özel sektörün güçlendirilmesi ile piyasanın kaderine terk edilmiştir. Sosyal güvenlik sistemi piyasanın ihtiyaçları doğrultusunda neoliberal sağlık modeline göre yeniden tanımlanmıştır. Tamamlayıcı sigorta gibi özel sosyal güvenlik mekanizmalarının temelleri sosyalizasyon döneminin sona erdiği günlere rastlamaktadır. Bugün hekimlere dayatılan mecburi hizmet uygulamasının hukuki ve idari kökleri de 12 Eylül döneminde atılmıştır. 12 Eylül’de olduğu gibi bugün de keyfi ve içeriği belli olmayan “güvenlik soruşturmaları” eşliğinde yüzlerce genç hekimin emeklerini hiçe saymak, yıllarca harcadıkları emekleri ve aileleri cezalandırılmaktadır. Yine yüzlerce hekim kamudaki görevlerinden OHAL Kararnameleri ile ihraç edilerek toplum nezdinde itibarsızlaştırılmaktadır. Hekimler için geleceksizlik reva görülmektedir. Özel sektörün sağlık alanındaki hacmini büyütmesi, kamunun sağlık alanındaki payının küçülmeye başlaması 12 Eylül’ün yönetim mantığına uygun şekillenmektedir. Kamu bütçesinden, halkın vergilerinden karşılanan -Dr. Ata Soyer’in ifadesiyle- “sağlık fabrikaları” olan şehir hastaneleri projelerinin faturası yine kamuya ve yurttaşlara kesilmektedir. Covid-19 pandemi döneminde görüldüğü üzere, sağlık sistemini özel sektör prensiplerine göre yönetmek, kamucu bir sağlık planlaması yerine kâr odaklı-maliyet hesaplarına dayalı bir organizasyon anlayışı, toplum sağlığı açısından kriz anlamına gelmektedir. 12 Eylül darbesinin sağlık alanındaki neoliberal mirası olan “Sağlıkta Dönüşüm Projesi”nden derhal vazgeçilmelidir. Herkese eşit, parasız, nitelikli ve anadilinde bir sağlık hizmeti sunumu gerçekleştirilmelidir. Pandemi döneminde ön saflarda mücadele eden sağlık çalışanlarının özlük hakları piyasa koşullarına terk edilmemelidir! “İyi Hekimlik”in değerlerini ilke edinmiş hekimler olarak; başka 12 Eylül’lerin, askeri ve sivil darbelerin bir daha yaşanmadığı bir ülke için emek demokrasi ve barışı savunmamız gerektiğinin farkındayız. Çağdaş, laik, demokratik ve eşit bir ülke için darbelerin karşısındayız. Yüzyıllardır yankılanan “eşitlik özgürlük kardeşlik” şiarını yüksek sesle dile getirmeye devam edeceğiz! YAŞASIN DEMOKRASİ! Makaleye Dön |
12-09-2020, 00:00 |