Hekimlerin Uzmanlık Alanı Dışında Görevlendirilmelerine İlişkin Hukuki Bilgi Notu


Kamuda görev yapan hekimlerimizin, gündemde olan pandemi ile mücadele kapsamında, uzmanlık alanları dışında doğrudan Covid-19 hastalığının teşhis ve tedavi süreçlerinde görevlendirildikleri, ancak bu konumdaki hekimlerimizin olası tıbbi kötü uygulama (malpraktis) iddialarına maruz kalmaktan kaynaklı haklı endişeler taşıdıkları odamıza iletilmiş olup; bu kapsamda aşağıdaki hususların hekimlerimizin bilgisine sunulması ihtiyacı duyulmuştur.

1219 Sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun m. 1, tıp mesleğini icra ve hasta tedavi edebilmek için tıp fakültesi diplomasına haiz olunması gerektiğini; m. 8 ise, ülkemizde bu koşulları taşıyan hekimlerin genel suretle hastalıkları tedavi hakkına sahip olduklarını ifade etmektedir. Ancak anılan kanun lafzında, tıbbın belirli alanlarında özel bir bilgi ve deneyim gerektiren ileri teşhis ve tedavi süreçlerine dair, usulünce elde edilmiş uzmanlık yetkisinin varlığına da ayrıca vurgu yapılmaktadır.

Mevzuat hükümleri yanında, tıp biliminin ve hekimlik mesleğinin bilinen gerekleri ve de toplumun Anayasal güvence altında bulunan yaşam ve sağlık hakkının önemi dikkate alındığında; Covid-19 hastalığının teşhis ve tedavi süreçlerinde öncelikle ilgili uzmanlık dallarının mensubu olan hekimlerin doğrudan sorumluluk alıp görevlendirilmeleri; ancak salgının ulaştığı boyutlardan kaynaklı hasta yoğunluğu ve uzman personel eksikliği gündeme geldiğinde, ilgili uzmanlık dallarının mensubu olmayan hekimlerin de süreçte görevlendirilebileceği öngörülmektedir. Nitekim Tıbbi Deontoloji Tüzüğü m. 3; tıp hekiminin, gerekli bakımın sağlanamadığı acil vakalarda, görevi ve uzmanlığı ne olursa olsun, gerekli tıbbi müdahaleyi yerine getirme yükümlülüğüne de işaret etmektedir.

Ancak bu durumda dahi, ilgili uzmanlık dallarına mensup olan hekimlerin, diğer meslektaşlarına yönelik konsültasyon süreçlerini etkin bir biçimde işletmesi; sağlık kuruluşları yönetimlerinin de bu yolda etkin bir işleyişe dair gerekli düzenlemeleri yaşama geçirmesi, hukuki ve deontolojik bir gerekliliktir. Başta Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği olmak üzere ilgili mevzuat lafzı, sağlık kuruluşlarında başhekimlik makamının bu yoldaki iç işleyişi belirleme, düzenleme ve uygulama sorumluluğuna işaret etmektedir.

Kaldı ki, Tıbbi Deontoloji Tüzüğü m. 24; hastanın da, teşhis ve tedavisini yürüten hekimden konsültasyon sürecinin işletilmesi talebinde bulunabileceğini ve hekimin de bunu kabul etme mecburiyetinde olduğunu hükme bağlamaktadır. Öte yandan aynı madde lafzı uyarınca, bir tıp hekimi de, her zaman için konsültasyon yapılmasını takdir edebilir ve hatta, hekimin bu takdiri hasta tarafından ret edildiği durumlarda, -deontolojik usul ve gereklere uygun olması koşuluyla- hastayı bırakma hakkı dahi tanınmıştır. Nitekim öğretide, hekimin hakları arasında konsültasyon hakkı da vurgulanmış olup; bu durumda uzmanlık alanları dışında görevlendirilen hekimlerin, hastaların tedavisi sırasında ilgili branş hekimlerinden konsültasyon talep haklarını etkin biçimde kullanmaları, olası malpraktis süreçleri açısından lehlerinedir.

Hekimlerin branş dışı müdahale durumunda olası cezai sorumlulukları açısından, ceza hukukunun “zorunluluk hali”ni düzenleyen hükümleri şüphesiz önem taşımaktadır. Nitekim 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu m. 25/2, “Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez” düzenlemesini içermekte olup; gündemdeki pandemi ile mücadele gerekleri dikkate alındığında, hekimler açısından da her durumda bir zorunluluk halinin mevcut olduğu kabul edilmelidir.

Hukuk öğretisinde de bu durum vurgulanmış olup; “Uzmanlığı gerektiren bir tıbbî müdahalenin uzmanı olmayan tabip tarafından gerçekleştirilmesi halinde, ancak zorunluluk haline ilişkin koşullar (TCK, m. 25, f. 2) mevcutsa, sorumluluk cihetine gidilemez “ denilmektedir (Özgenç İ.: Tıbbî müdahale dolayısıyla ceza sorumluluğu).

Hekimlerin branş dışı görevlendirilmesi halinde olası tazminat sorumluluklarını açısından konuya bakıldığında ise; hastaya müdahalesi sırasında her hekimden beklenen ve ilgili kanun lafzında da belirtilen ”benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış” şüphesiz somut olayda gösterilmelidir. Ancak branş dışı bir hekimin bu durumda hukuki sorumluluğu, bir pratisyen hekimin sorumluluğu olarak kabul edilmektedir.

Hekimlerin branş dışı görevlendirilmesi durumunda, zorunlu mesuliyet sigortasının güvencesi açısından oluşan şüpheler konusunda ise, şu hususların bilinmesinde fayda görülmüştür;

“Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları” kapsamında

(Ek:RG-26/7/2014-29072) “Bu poliçe, kamu sağlık kurum ve kuruluşunda çalışan sigortalının kendi görev yeri ve branşı dışında da olsa ilgili mevzuat çerçevesinde görevlendirildiği yer ve branş (Ek:RG-26/7/2014-29072) lardaki faaliyetlerini de ilave sözleşme düzenlenmeksizin veya prim tahsil edilmeksizin kapsar.

(Ek:RG-26/7/2014-29072) Ayrıca, ilgili mevzuat uyarınca, aile hekimlerinin acil sağlık hizmeti sunmak üzere görevlendirilmeleri durumunda sigortalının mevcut poliçesi, söz konusu mesleki faaliyetleri ilave sözleşme düzenlenmeksizin veya prim tahsil edilmeksizin kapsar”

hükümleri yer almaktadır.

Görüldüğü üzere, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan hekimlerin branş dışı görevlendirilmeleri durumunda gerçekleştirdikleri işlemlerden kaynaklı açılacak olası tazminat davaları da sigorta kapsamı dahilindedir. Ayrıca aile hekimleri açısından da olası acil hizmet görevlendirmesi yine sigorta kapsamında bulunmaktadır. Hatta bu durumda ek bir bildirim ya da prim ödemeye dahi gerek yoktur.

Ancak, özellikle ispat hukuku açısından, idarenin görevlendirme tasarruflarının resmiyete dökülmesi ve idarece düzenlenen görevlendirme yazılarının hekimlere tebliği bu süreçte mutlaka sağlanmalı, hekimler bu yolda mutlaka talepte bulunmalı ve görevlendirme yazılarını da muhafaza etmelidirler.

Özel sağlık kuruluşunda çalışan hekimlerin Covid-19 tedavisi için servislerde branş dışı görevlendirilmesi ve adlarına hasta yatırılması durumlarında ise; bu hususun yine işverenin yazılı talimatına bağlanması sağlanmalı, ayrıca sigorta kapsamı açısından bir tereddüt yaşanmaması için bir ek düzenleme ile durumun netleştirilmesi önerilmektedir.

Her durumda mevzuat (Tıbbi Deontoloji Tüzüğü m. 6); bir tıp hekiminin, teşhis ve tedavi süreçlerinde vicdani ve mesleki kanaatine göre hareket edeceğini, hastaya tatbik edeceği tedaviyi tayinde serbest olduğunu ifade etmektedir. Nitekim Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nün 13 üncü maddesine göre bir tıp hekimi, bilimsel gereklere uygun olarak teşhisini koyacak ve gerekli tedaviyi tatbik edecektir. Hekimin tıbbi ve mesleki gereklere uygun çabaların mutlak suretle şifa ile neticelenmesinin beklenemeyeceğini ve hekimin bu nedenle deontolojik açıdan sorumlu görülemeyeceği de, yine ilgili mevzuat lafzında yer bulmaktadır.

Açıklanan nedenlerle;

1-)Sağlık kuruluşlarında Covid-19 hastalığının teşhis ve tedavi süreçlerinde ilgili uzmanlık dallarının mensuplarının ilk elden görevlendirilmesinin, kamu yararı ve hizmet gerekleri açısından öncelikli olduğu;

2-)Hasta yoğunluğu ve uzman personel eksikliği nedeniyle ilgili uzmanlık dallarının mensubu olmayan diğer hekimlerin de anılan teşhis ve tedavi süreçlerinde doğrudan görevlendirilebileceği; ancak bu durumda, anılan konumdaki hekimlere etkin bir konsültasyon desteğinin sunulmasının zorunlu olduğu ve bu konuda hastane idaresinin ilk elden sorumluluğunun bulunduğu;

3-)Covid-19 hastalığının teşhis ve tedavi süreçlerinde branş dışı görevlendirilen hekimlere, hastane idareleri/işverenler tarafından yazılı görevlendirme yazılarının tebliğinin sağlanması ve bunların ispat hukuku açısından muhafaza edilmesi;

4-)Özel sağlık kuruluşlarında çalışan ve Covid-19 hastalığının teşhis ve tedavi süreçlerinde branş dışı görevlendirilen hekimlerin sigorta kapsamına dair tereddütlerin giderilmesine yönelik gereğinde ek bir düzenlemeye gidilmesi, her durumda işveren ve sigorta şirketleri ile öncesinde iletişim kurulması;

5-)Usulünce yapılmış görevlendirmelerin mevcudiyeti ile uygun ve yerinde bir konsültasyon desteğinin de alınmış olması durumunda; ilgili uzmanlık dallarının mensubu olmayan hekimlerin gerçekleştireceği teşhis ve tedavi işlemlerine yönelik, sırf bu nedenle tıbbi kötü uygulama (malpraktis) iddialarının yöneltilemeyeceği, bu iddialara sırf bu nedenle bir haklılık ve hukukilik tanınamayacağı;

öngörülmektedir.

Her durumda tabip odamız hukuk bürosu, bu süreçte haksız suçlamalar ve olası adli/idari soruşturmalara maruz kalan hekimlerimize yönelik hukuki destek ve dayanışmayı her zaman olduğu gibi etkin bir biçimde sunacaktır.

Bilginize saygı ile sunarız.

ATO HUKUK BÜROSU
Makaleye Dön
12-04-2020, 00:00