Bulaşıcı Hastalıklara Karşı Direniş: Türkiye’nin Aşı Mücadelesi


Aşılar, modern tıbbın en büyük başarılarından biridir. Aşılama programlarıyla bütün dünyada milyonlarca yaşam kurtarılmış ve bulaşıcı hastalıkların tarihsel yükü önemli ölçüde azaltılmıştır. Çocuk felcinden kızamığa, çiçek hastalığından pnömokok enfeksiyonlarına kadar birçok bulaşıcı hastalığın önlenmesinde kilit rol oynayan aşılar yalnızca insanları ölümcül hastalıklardan korumakla kalmayıp toplum bağışıklığı da oluşturarak salgınların yayılmasını önler. Bu nedenle aşılar hem bireylerin hem de toplumun sağlığı açısından vazgeçilmezdir.

Kurtuluş Savaşından Günümüze Türkiye’de Aşı Çalışmaları

Ülkemizde aşı çalışmalarının temelleri Kurtuluş Savaşı döneminde atılmıştır. 1928’de Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün kurulmasıyla çiçek, difteri, tetanoz ve tifo gibi hastalıklara karşı yerli aşı üretimi başlamıştır. Bu enstitü, uzun yıllar boyunca bulaşıcı hastalıklara karşı çok başarılı bir savaşım vermiş, özellikle çocuk ölüm oranlarının azalmasını sağlamıştır.

1938-1940 yıllarında Çin'deki kolera salgını sırasında ülkemizde üretilen kolera aşısı Çin'e ihraç edilmiştir. 1940-50'li yıllarda başlatılan geniş çaplı aşılama kampanyaları, çocukların özellikle çiçek ve difteri gibi hastalıklardan korunmasında etkili olmuştur.

1961’de “Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi”yle birlikte koruyucu sağlık hizmetleri önceliklendirilmiş, “herkese sağlık” ilkesiyle başta kırsal kesimde yaşayan düşük gelirli yurttaşlarımız olmak üzere herkese eşit, yaygın ve ücretsiz sağlık hizmeti sağlanmıştır. Toplumda sağlık bilinci artırılmış, anne-çocuk sağlığı hizmetlerinin geliştirilmesiyle bebek ve anne ölüm oranları belirgin olarak azalmış, aşılama programlarının yaygınlaşmasıyla çocuk felci, çiçek, difteri, boğmaca gibi hastalıklarla savaşımda büyük başarılar elde edilmiştir.

Aşılama programlarının etkisiyle, 1980’de çiçek hastalığı dünya genelinde yok edilmiştir. Ülkemizde 1981’de “Genişletilmiş Bağışıklama Programı”nın uygulanması ve sonrasında yeni aşıların bu takvime eklenmesiyle birlikte toplum sağlığında çok önemli gelişmeler yaşanmıştır. Türkiye’de son çocuk felci olgusu 1998’de görülmüş, 2002’de Dünya Sağlık Örgütü tarafından Avrupa Bölgesi ve Türkiye’nin "çocuk felcinden arındırıldığı" bildirilmiştir.
Ne var ki, ülkemizde toplum sağlığına 80 yıldan fazla süre boyunca başarıyla hizmet eden Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü 2011’de kapatılmış, enstitünün görev ve yetkileri Türkiye Halk Sağlığı Kurumu'na devredilmiştir. Özellikle COVID-19 salgını sırasında, enstitünün kapatılmasının yerli aşı üretimi üzerindeki etkileri çok tartışılmıştır.

Günümüzdeki Durum


Son yıllarda, sağlıkta dönüşüm programıyla birlikte, koruyucu sağlık hizmeti anlayışından uzaklaşılmış ve birinci basamak sağlık hizmetleri zayıflamış, bunun sonucunda halkımızın sağlık hizmetlerine ve dolayısıyla aşılara erişimi zorlaşarak çocukluk çağı aşılarının izlemi de güç hale gelmiştir.

Ne yazık ki, ülkemizde aşı karşıtlığı özellikle son yıllarda giderek artmış ve kaygı verici boyutlara ulaşmıştır. Bilimsel dayanağı olmayan birtakım iddialar, aşılar konusunda toplumda güvensizlik yaratmış ve aşılama oranlarında düşüş yaşanmıştır. Bu durum yalnızca bireysel sağlık risklerini artırmakla kalmamış, aynı zamanda toplumsal bağışıklığın da zayıflamasına yol açarak kızamık, kabakulak ve boğmaca gibi aşıyla önlenebilir hastalıklarda yeniden artışa neden olmuştur. Henüz aşılanmamış bebekler ve bağışıklığı baskılanmış bireyler bu hastalıklar açısından özellikle risk altındadır. Geçmişteki etkili aşılama programları sayesinde, ülkemizde bildirilen kızamık vaka sayıları 2007 ve 2008’de 3’e, 2009’da 8’e ve 2010 yılında 15’e kadar düşmüşken sonraki yıllarda giderek yükselmiş ve 2023’te toplam 5088’e ulaşmıştır.

Halkın yanlış bilgilendirilmesi, aşı karşıtlığının en büyük nedenlerinden biridir. Özellikle sosyal medya, bu yanlış bilgilerin geniş kitlelere hızla yayılmasında kritik bir rol oynamaktadır. Sağlık alanında uzmanlığı olmayan kimselerin de içerik üretebildiği bu ortamlarda bilimsel dayanağı olmayan iddialar ve komplo teorileri hızla yayılmaktadır. Aşıların otizme neden olduğu, kısırlık yaptığı ya da bağışıklık sistemine zarar verdiği gibi yanlış bilgiler, halkın aşılardan korku ve kuşku duymasına yol açmaktadır. Aşıların güvenli olmadığı, ilaç firmalarının ekonomik çıkarlarına hizmet ettiği ya da aşılamanın dini ve kültürel değerlerle çeliştiği biçimindeki yanlış inanışlar da toplumda aşı karşıtlığının artmasına neden olmaktadır.

Sağlık okuryazarlığının azalması da ülkemizdeki bağışıklama çalışmalarını olumsuz etkilemiştir. Sağlık bilgisinin yetersiz olması, aşıların yararlarının ve aşıyla önlenen hastalıklardaki risklerin doğru değerlendirilmesini zorlaştırmakta, özellikle sosyal medya ve diğer kaynaklarından yayılan yanlış bilgilere karşı bireylerin savunmasız kalmasına yol açmaktadır. Böylece yanlış bilgi ve komplo teorilerine daha kolay inanılmakta, aşı kararsızlığı ya da karşıtlığı giderek artmaktadır.

Ülkemizdeki göçmen nüfusunun kontrolsüz artışı, göçmenlerin sağlık hizmetlerine erişimindeki sorunlar ve özellikle aşı durumlarının yeterince izlenmemesi de bulaşıcı hastalıkların yayılma riskini artırmaktadır. Aşılanmamış ya da eksik aşılı bireylerin oluşturduğu bu risk, kızamık gibi aşıyla önlenebilen hastalıkların artışına ve hatta çocuk felci gibi ülkemizden uzaklaştırılmış hastalıkların yeniden ortaya çıkmasına yol açabilir.

Sonuç

Ülkemizde aşılamanın artırılması ve aşı karşıtlığının önlenmesi için kararlı ve bilimsel adımların atılması şarttır. Aksi halde, aşıyla önlenebilen hastalıkların yeniden önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelmesi kaçınılmazdır. Bu bağlamda; toplum sağlığını önceleyen bir anlayışla, koruyucu hekimlik ve birinci basamak sağlık hizmetleri güçlendirilmeli, halkımızın nitelikli sağlık hizmetlerine eşit ve ücretsiz erişimi sağlanmalıdır. İlköğretimden başlayarak sağlık okuryazarlığı artırılmalı, aşıların yararları ve yan etkileri konusunda halkımız doğru bilgilendirilmelidir. Yanlış inanışların yayılmasını önlemek için özellikle medyada etkin denetimler yapılmalı, sağlık konusunda uzman olmayan kimselerin bu ortamlarda yanlış bilgi vermesi önlenmelidir.

Dr. Togay YILMAZ
Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi
Pediatri Uzmanı



Makaleye Dön
30-12-2024, 11:02