Ortak Basın Açıklaması
1 Eylül 2018
Dünyanın en kanlı savaşı olarak nitelendirilen İkinci Dünya savaşı Nazilerin Polonya’yı işgal etmesiyle 1 Eylül 1939'da başlamıştır. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve Varşova Paktı’na üye ülkeler 1 Eylül gününü “ Dünya Barış Günü’ olarak ilan etmişlerdir.
Barış her şeyden önce bir yaşam hakkıdır. Her türlü ayrımcılığın, şiddetin, savaşın ve baskının olmadığı bir dünya demektir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nde yer alan yaşam hakkının korunması demektir. 10.10.2015 tarihinde ülkenin her köşesinden 10 binlerce Barış elçisi “Barış Hemen Şimdi” şiarı ile Emek Barış ve Demokrasi bileşenlerinden DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’ nin çağrısı ile Ankara Tren Garı önünde toplandılar. Barışa olan inançları ile umut doluydular. Ortadoğuda yürütülen vekalet savaşının karanlık uzantıları Ankara Barış Mitingini kana buladılar. 103 barış elçisi hayatını kaybetti ve yüzlercesi yaralandı. Miting alanını kana bulayan karanlık güçler katliamın sorumlularını da korumaya devam ettiler. Hiçbir kamu görevlisini ve gerçek failleri yargılamadan yürütülen ve karara bağlanan dava sürecinin sonuna kadar takipçisi olacağımızı, 10 Ekim gar katliamı davasının bizler bitti demeden bitmeyeceğini, gerçek sorumluların açığa çıkartılıp yargılanıncaya kadar takipçisi olacağımızı bir kez daha belirtiyoruz. Bizler bu gün ülkemizde ve dünyada en acil talebin hala barış olduğu inancı ve bilici ile 1 Eylül Dünya Barış Gününü 10 Ekim’de hayatını kaybeden barış güvercinlerine ithaf ediyoruz.
Barış insanların ifade özgürlüğünün teminatıdır. Bütün devletleri BM Kayıplar Sözleşmesi olarak anılan “Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme”yi imzalamaya ve hakikat ile adalet talebinin yanında durmaya davet ediyoruz. . İnsanların yakınlarının akıbetini sorma ve öğrenme hakları engellenemez. Her ne sebeple olursa olsun insanların kaybedilmesi, işkence edilerek öldürülmesi suçtur. 700 haftayı geride bırakan cumartesi annelerinin barışçıl eylemine saldıran hükümet yetkililerini kınıyor ve cumartesi annelerinin adalet talebini buradan bir kez daha haykırıyoruz. Hiçbir kaybın yaşanmadığı, annelerin çocuklarını aramadığı, barış içinde özgürce yaşanan günlerin gelmesini umut ediyoruz.
Barış insanca yaşama hakkıdır. İnsanların istedikleri işte ve koşulda çalışma haklarını elinden alan taşeron çalışma sistemi insan haklarına aykırıdır. Her türlü denetimden kaçırılarak en ağır koşullarda ve düşük ücretler ile çalıştırılan, çalışırken hayatlarını kaybeden işçilerin iş cinayetlerinde katledilmesi aynı zamanda bir barış sorunudur.
Dünyanın neresinde bir savaş yaşanıyorsa, orada daima emperyalistlerin ve onların işbirlikçilerinin izlerine rastlıyoruz. Emperyalist güçlerin tüm dünya halklarına ve doğaya karşı yürüttükleri bu savaş dünyayı tahakküm altına alma hırsı ve enerji kaynaklarını kontrol etme arzusu yaşadığımız savaşların, şiddetin ve yıkımın en büyük nedenidir. Yaşanan bu savaşlara ve şiddete dur diyebilmenin ilk adımı, emperyalizme dur diyebilmekten geçmektedir. Günümüzde dünya barışını yok eden en önemli tehdit emperyalistlerin ve onların işbirlikçilerinin diktatörlük hevesleri yağmacılık ve talan politikalarıdır
Yaşanan çatışmalar, patlayan bombalar nedeniyle her gün yüzlerce insan ölüyor, binlercesi yaralanıyor. Milyonlarca insan yaşadıkları topraklardan göç etmek zorunda kalıyor. Savaşın yarattığı açlık, yoksulluk, şiddet ve düşmanlık, dünyanın her yerini savaş alanı, özellikle kadınlar ve çocuklar olmak üzere herkesi savaşın hedefi haline getiriyor.
Değerli Basın Emekçileri;
Dünya Barış Gününe nükleer silahların denendiği, etnik ve mezhepsel çatışmaların yoğunlaştığı, güvenlik tedbirleri adı altında ormanların yakıldığı, doğal hayatın katledildiği, ülkeler arası sorunların çözümünde barış dilinin yerine şiddet ve savaş dilinin egemen olduğu bir süreçle giriyoruz.
Ülkede, bölgede ve dünyada barışa ihtiyacımız var. Silahın ve şiddetin yarattığı korkuya karşı, barışın umuduna ihtiyacımız var. Ülkemizdeki siyasi gelişmeler barış için daha fazla mücadele etmemiz gerektiğini işaret ediyor. Eşitlikten, özgürlükten, adaletten yana tüm insanları, barış umudunu yükseltmeye çağırıyoruz. Bizler; eşit, özgür, insanca ve kardeşçe yaşayacağımız bir ülke ve dünyayı kendi ellerimizle kurana kadar mücadele etmeye ve mücadeleyi her gün biraz daha büyütmeye devam edeceğiz. Ve sözlerimizi Bertolt Brecht’in dizeleriyle bitirmek istiyoruz.
“Bittiği gün en son savaş.
Bir yanda yenilenler vardı gene, bir yanda yenenler vardı.
Yenilenlerin yanında kırılıyordu halk açlıktan.
Yenenlerin yanında halk açlıktan kırılıyordu.”