Basın Açıklaması
27 Aralık 2023
SAĞLIĞIN BİR YILI
2023’ün gerek Dünya gerek içinde bulunduğumuz coğrafya ve de ülkemiz için iyi geçtiğini söyleyemeyiz.
Ülkemiz 6 Şubat depremleriyle yıkıldı. On binlerce insanımızın hayatını kaybettiği, milyonlarca insanımızı etkileyen, yurdundan eden, Cumhuriyet tarihimizin en büyük yıkımı yaşandı. 21 yıldır iktidarda olan yapının yetersiz kaldığı, insanlarımızın enkaz altında konuşarak öldüğü, sonrasında çoğu sorunun çözülemediği bir tabloyla karşı karşıyayız. Gönüllü kuruluşlar, meslek odaları, sendikalar, büyükşehir belediyeleri, siyasi partiler başta olmak üzere yaralar sarılmaya, insanlar hayatta tutunmaya çalıştılar. Üzerinden yaklaşık bir yıl geçmesine karşın çoğu insan çadır ve konteynerlerde yaşıyor. Yıkılan hastaneler prefabrik yapılarda, aile sağlığı merkezleri, eczaneler, diş klinikleri konteynerlerde hizmet vermeye çalışıyor.
Ekonomik kriz ve yoksullaşma, yurt dışından ithal edilen bürokratlara rağmen emekçilerin kaderi olmaya devam ediyor. Milyonlarca insan sosyal destekle yaşamını idame ettiriyor, yüz binlerce çocuk ise aileleri tarafından bakılamıyor.
Sağlık emekçileri, özellikle de emekliler ekonomik kriz ve yoksulluktan payını fazlasıyla almış durumda. Yoksulluk sınırının altında kalan ücretler ile açlık sınırı altında kalan BağKur ve SSK emekli maaşlarıyla insanlar yaşam savaşı veriyor.
Sağlık alanı da ülkeyi yoksulluğa ve gericiliğe iten politikalardan nasibini fazlasıyla aldı. Hastanelere manevi danışman adı altında atanan din görevlileri bilime meydan okuyan bir karşıtlığı temsil ediyor.
Türkiye’nin her köşesinden, hastanesinden, aile sağlığı merkezinden sağlıkta şiddet haberleri bir günü bile boş geçirmiyor. Yarılan kaşlar, kırılan burunlar, ezilen gövdeler günlük hayatın bir parçasına dönüşmüş durumda.
Döviz kurunda meydana gelen yükselmenin etkisiyle tamamen dışa bağımlı olduğumuz ilaçların yokluğunu yaşandı sıkça, hastalar, ilaca ulaşamadı/ulaşamıyor. Ortez, protez ve diğer birçok tıbbi üründe aynı sorun yaşanıyor, ameliyatlar erteleniyor, bu nedenle hastaların sağlığına kavuşmaları ancak cepten ödeme gücü olanlar için mümkün oluyor çoğu zaman.
Hekim, öğrenci intiharları gittikçe artan oranda devam ediyor. Bir günde gencecik üç hekimin intiharı ( Adana, Adıyaman, Mersin ) yüreklerimizi dağladı. Geliyorum diyen bu intiharlara yönelik yönetenler, üniversite idarecileri herhangi bir önlem almıyorlar maalesef.
Ankara ise sağlıkta şiddetin yoğun yaşadığı bir dönemi geçirdi. Ankara EAH acil serviste silahlar patladı, bir doktor ile bir güvenlik görevlisi kıl payı ölümden döndü. İçeriye rahatlıkla silah sokulan bir yer durumunda hastaneler ve bu konuda hiçbir önlem alınmış değil. Asm’ler hasta ve yakınlarının rahatlıkla şiddet uyguladıkları yerlere dönmüş durumda.
Çok zor koşullarda yoğun ve yorucu bir tempoda çalışan sağlık emekçilerine verilen yemekler ise oldukça sıkıntılı. Gerek kalori açısından, gerekse kalite açısında son derece düşük nitelikte olan yemeklere çoğu zaman böcek ve kurtlar eşlik ediyor. Sağlığı ticari metaya dönüştüren, taşeronlaşmanın getirdiği sonuç; yemekler başta olmak üzere her türlü hizmete yansımış durumda.
Etlik şehir hastanesinin açılmasıyla etkisiz hale getirilen, zamana yayılarak kapatılan iki hastanemiz ( Sami Ulus ve Dışkapı SSK ) yıkılmayı bekliyor. Buralardan hizmet alan yoksul halk, randevu alabilirse 5 dakikalık muayene için Etlik ŞH’ne ulaşmakta sıkıntı çekiyor.
Yıllardır yeniden yerleştirme işlemleri için açılan sanal aile sağlığı merkezleri bir türlü tercih edilmiyor. Son yerleştirmede açılan 104 boş pozisyonun 73 tanesi sanal asm. Çankaya ilçesinde 18 boş birimin 17 tanesi sanal, karşılığı; böyle bir aile sağlığı binası yok demek.
Türkiye’nin her köşesinde birinci basamak sağlık hizmetlerini yürüten aile sağlığı merkezleri ekonomik krizin etkisiyle temel halk sağlığı hizmetlerini sunma konusunda zorlanmakta, kamusal bir anlayışla yeniden düzenlemeye ihtiyaç duymaktadır.
Meslek örgütleri üzerindeki baskıyı artıran iktidar, TTB MK başkanının yaptığı bir açıklamayı gerekçe göstererek 30 Kasım’da yapılan duruşmada TTB MK üyelerini görevden aldı ve bir belirsizliğe kapı araladı. 12 Eylül darbe döneminde bile yapılmayan bu hukuksuzluğun, yargı eliyle yapılması da, adalete olan güveni ortadan kaldırmış durumda.
Ankara Tabip Odası üyesiyken ATO adına katılmış olduğu bir açıklama nedeniyle Dr. Ayşe Uğurlu hakkında soruşturma açılarak açığa alınmıştı. Savcı soruşturmada takipsizlik verince görevine iade edilen Dr. Ayşe Uğurlu’ya bu kez Sağlık Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu memuriyetten çıkarmak için soruşturma başlatmış durumda. Yaşanan bu garabetin bir an önce sonlanması gerekmektedir.
Yılın son ayında yapılan bütçe görüşmelerinde Sağlık bakanlığı bütçesinin yüzde 72’sinin tedavi edici hizmetlere, %28’nin ise koruyucu hizmetlere ayrıldığı görülmektedir. Tedavi edici hizmetlere ayrılan payın % 11’i ( 57 milyar 554 milyon ) şehir hastaneleri kira bedelidir. Hizmet alımı eklendiğinde bu oran %16,15’e çıkmaktadır ( 83 milyar 697 milyon ). Bütçeden de anlaşıldığı üzere Sağlık Bakanlığı tercihini tedavi edici hizmetler ile şehir hastaneleri yönünde belirlemiştir.
Ülkemiz ve sağlık alanında yaşanan bütün olumsuzluklara karşın mücadelemizi ve umudumuzu koruyoruz.
2024’ün Dünyada, ülkemizde, sağlık alanında şiddetin olmadığı, insanların zorla yerinden edilmediği, daha demokratik, doğayla barışık bir yaşamın hakim olacağı bir yıl olması dileğimizle.
Ankara Tabip Odası
Birinci Basamak Sağlık Çalışanları Birlik ve Dayanışma Sendikası
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Ankara Şubesi