Ankara Tabip Odasi Basın Açıklaması
22 Temmuz 2014
“Engelli-dezavantajlı dört yurttaşımız beş gündür açlık grevindeler”
Açlık grevi Dünya Tabipleri Birliği Malta Bildirgesi’nde “zihinsel olarak ehliyetli kimsenin kendi iradesiyle belirli bir zaman için yiyecek ve/veya sıvı almayı reddetmesi” şeklinde tanımlanmıştır. Diğer demokratik hak arama yollarına başvurulduğu halde toplumsal duyarlılığın yaratılamadığı koşullarda eylemciler yaşamsal derecede önemli gördükleri sorunlarını açlık grevine giderek duyurmaya çalışmaktadır. Eylemci bireyin amacı toplumsal duyarlılığı arttırmak ve sahip olduğu değerlerle yaşamını sürdürme isteğini ortaya koymaktır.
Aslında dezavantajlı bireylerin sahip olduğu en büyük “engel”in söz konusu toplumsal duyarsızlık olduğu söylenebilir. Engelli/dezavantajlı bireyler toplumsal yaşamın neredeyse her alanında yok sayılmakta, yaşadıkları sorunlar görmezden, duymazdan, bilmezden gelinmektedir. Engelli/dezavantajlı bireyler her şeyden önce toplumsal yaşamda görünür hale gelmeli ve toplumsal yaşamın her alanında öncelikli kılınmalıdır. Dezavantajlı bireylerin eşit birer yurttaş olarak toplumsal yaşama katılmasını sağlamak öncelikle devletin yükümlülüğüdür. Bu yükümlülük yerine getirildiği oranda dezavantajlı bireylere yönelik toplumsal vurdumduymazlık da zamanla ortadan kalkacaktır.
Türkiye’de yaklaşık dokuz milyon engelli yurttaşın yaşadığı sorunlara dikkat çekmek için dört dezavantajlı birey açlık grevine başladılar ve bugün eylemlerinin beşinci günündeler. Engelli/dezavantajlı yurttaşlarımızın kamu hizmetlerinde görev alabilmesi için hükümet tarafından açılan kadro sayısının 3 binle sınırlandırılmış olmasını protesto ediyorlar. Engellilerin çalışma yaşamına katılımını kısıtlayan bu yaklaşımın toplumsal izolasyonu daha da pekiştireceği gerekçesiyle varlıklarını ve taleplerini görünür kılmak istiyorlar.
Her ne kadar eylemin asli muhatabı olmasalar da sahip oldukları insani ve etik değerler nedeniyle sağlık emekçileri/hekimler de engelli/dezavantajlı bireylerin açlık grevine duyarsız kalamaz. Açlık grevleri bazen geriye dönüşü olmayan sağlık sorunlarına yol açabilmektedir. Bu nedenle, insan sağlığını her tür değerin üstünde gören meslek anlayışımızın gereği olarak eylemcileri açlık grevine iten koşulların yetkililer tarafından bir an önce düzeltilmesinin elzem olduğuna inanıyoruz.
Hekimlerin açlık grevlerinde uyacakları etik ilkeler Dünya Tabipleri Birliği’nin 1975 Tokyo ve 1991 Malta Bildirgeleri ile şekillendirilmiştir. Açlık grevcileri tedaviyi reddetseler bile, sağlık durumlarının izlenmesi amacıyla günlük olarak ziyaret ve muayene edilmelidir. Günlük muayenelerde olağan fiziksel incelemenin yanı sıra tansiyon, nabız ve vücut ısısı ölçümleri yapılmalıdır. Eylemcilerin sıvı kaybına uğramamasına dikkat edilmelidir. Grevcilerin günlük sıvı, tuz, şeker ve vitamin alımları da izlenmelidir. Grevciler susadıkları miktar kadar sıvı almalıdırlar. Günde en az 1 litre su ya da sıvı, 2 çay kaşığı tuz, 5 yemek kaşığı şeker, bir tatlı kaşığı karbonat ile 500 mg B1 vitamini içerecek vitamin alımı sağlanmalıdır. Özellikle de grev süresi 10 günü geçmişse eylemcilere karaciğer, böbrek, tiroid fonksiyon testlerini de içeren bir takım kan tetkikleri yapılmalıdır. Bütün bu tıbbi bakımları sağlarken mutlaka göz önünde tutulması gereken bir husus, eylemcilerin özerkliğine saygı ilkesi ve onun gereği olarak eylemcilerin bu işlemler için onamlarının alınmasıdır. Grevciler zorla tedavi edilmeye, bilgilendirildikleri halde reddediyorlarsa zorla beslenmeye çalışılmamalıdır. Ancak hekimler eylemcilerin uzun süreli açlığın tıbbi sonuçlarını çok iyi anlamasına da dikkat etmelidir.
Beşinci gününde bulunan açlık grevi bize bir kez daha hatırlatmalıdır ki hiçbir parasal, maddi değer insan yaşamı kadar anlamlı ve kıymetli değildir. Başlandığı andan itibaren bireyin yaşam bütünlüğüne zarar vermekte olan bu tarz bir eylemin son bulması için dezavantajlı bireylerin sorunlarına her toplumsal kesimin duyarlılık göstermesi, taleplerine kulak vermesi, dinlemesi ve sorumlu davranması gerekmektedir.
Engelli bireylerin sürdürmekte olduğu eylem yaşadıkları zorlukları dile getirmemiz sorumluluğunu da bizlere hatırlatmaktadır. Tüm toplumu engelli bireylerin sorunlarına sahip çıkmaya, yaşadıkları ötekileşme ve yok sayılma sorunlarıyla yüzleşmeye çağırıyoruz.
Saygılarımızla,