ANKARA TABİP ODASI
BASIN AÇIKLAMASI
15 Şubat 2014
BİZİM YASAMIZ HEKİMLİK ANDI, İNSANLIK VİCDANIDIR
Değerli Basın Emekçileri, Sevgili Ankaralılar,
Bu hafta başında gelen mahkeme belgesinden Sağlık Bakanlığı’nın, ATO yönetim kurulu ve onur kurulunun görevden alınmaları istemiyle bir dava açtığını öğrenmiş bulunuyoruz.
Davanın gerekçesi ATO’nun yasayla kendisine verilen görevlerin dışına çıkması, geçtiğimiz Haziran ayında yaşanan Gezi olayları sırasında Bakanlık’tan izin almadan revirler kurup işletmesi olarak not edilmiş.
Biliyorsunuz, Türkiye tarihinin en önemli kitlesel olaylarından biri olan Haziran direnişinde ülkemizin dört bir yanında yüz binlerce kişi meydanları doldurmuş, Hükümet’in giderek yoğunlaşan baskı politikasına başkaldırmıştı.
Hükümet’in bu barışçıl gösterilere çok sert karşılık verdiğini de hepimiz gayet iyi hatırlıyoruz.
Maalesef Haziran direnişinin bilançosu ağır oldu. En az beş yurttaşımız yaşamını yitirdi. Polisin mermi gibi kullandığı gaz fişekleriyle 11 kişi gözünü kaybetti. Çok sayıda kafa travması, hayati organ yaralanmasının yanı sıra kolluk güçlerinin kontrolsüz zehirli gaz kullanımı sonucunda yüzlerce yurttaşta akut solunum yetmezliği gelişti. Polis fişeğinin kafasından yaraladığı Berkin hala hastanede.
TTB’nin kayıtlarına göre tüm Türkiye’de 8163 kişi yaralandı; yaklaşık 7700 Kişi gazdan etkilendiğini bildirdi.
TTB’nin, tabip odalarının, diğer kitle örgütlerinin, insan hakları örgütlerinin, uluslararası kuruluşların kolluk şiddetini durdurun çağrısına ‘Polisim adeta destan yazıyor’ yanıtı verildi.
Haziran ayı boyunca büyük kentlerin merkezleri yaşanacak yerler olmaktan çıktı. İnsanlar evden işe işten eve gaz maskeleriyle, ceplerinde limonlarla gidip geldiler. Kelimenin tam anlamıyla bir büyük halk sağlığı sorunu yaşandı.
İşte bu olağan dışı ortamda ‘Halk sağlığına ve hastalara fedakarlık ve feragatle hizmeti ideal bilen’ hekimler, tıp öğrencileri, diş hekimleri, eczacılar, tüm sağlık çalışanları sokaklara çıkıp ihtiyacı olanların yardımına koştular. Kimileri sokaklarda, meydanlarda hastalanan, yaralanan, can çekişenlere yardım ettiler. Kimileri de kısaca revir diye isimlendirilen gönüllü ilk yardım merkezleri oluşturdular. Yasayla kendisine ‘halkın sağlığını korumak’ görevi verilmiş bulunan Ankara Tabip Odası yönetim kurulu olarak bütün bu gönüllü çabayı koordine ederek hasta ve yaralılara daha hızlı ve etkili müdahalenin yapılmasına gayret sarf ettik.
Yine hatırlanacağı üzere o ortamda Sağlık Bakanlığı odamıza bir yazı yazarak bu revirlerde kimlerin çalıştığını ve kimlerin tedavi edildiğini sordu. İyi niyetle bağdaşmadığı açık olan bu talebe karşılık bize emanet edilen mahrem bilgiyi kendileriyle paylaşmayacağımızı bir basın açıklamasıyla deklare ettik. Aynı Sağlık Bakanlığı bir yandan hastanelere de yaralı eylemcilerin listelenebilmesi için özel formlar göndermişti.
Şimdi de Bakanlıktan görevimizin dışına çıktığımızı öğrenmiş bulunuyoruz.
Değerli Arkadaşlar,
Hükümet 2 Ocak 2014 tarihinde TBMM’den geçirdiği bir torba yasayla hekimliği artık hapislik bir suç -rüşvet, şantaj, zor kullanarak hapishaneden kaçmaya denk bir suç- haline getirdi.
Sebebi hepiniz biliyorsunuz! Sebep Gezi! Sebep Haziran direnişi!
Biz, siz, hepimiz Sağlık Bakanlığı’nın açtığı bu davanın siyasi bir dava olduğunu biliyoruz.
Çünkü Hükümet’in kendisine muhalif gördüğü hiçbir şeye tahammülü yok.
Çünkü Hükümet demokratik tepkilere katlanamıyor.
Toplumsal muhalefet büyüdükçe Hükümet’in baskısı da artıyor.
Meşru yolların yetersiz kaldığı durumlarda gayrimeşru yollara başvuruluyor.
Aslında açılan bu davanın ve hekimin sokakta acil hastaya bile bakmasını yasaklayan bu yasanın tercümesi; ‘Benim gibi düşünmeyeni yaşatmam’dır. Böyle rejimlere demokratik rejim denmiyor.
Ne var ki korkunun ecele faydası yok; baskı arttıkça muhalefet de yaygınlaşıp güçleniyor.
Bizler, kendisini de tıp doktoru olarak bildiğimiz Sağlık Bakanı Müezzinoğlu’na mezun olurken içtiği “Hekimlik mesleği üyeleri arasına katıldığım şu anda” diye başlayan, “hasta ve toplumun sağlığını baş görev sayacağıma”, “din, milliyet, ırk, siyasal eğilim, toplumsal sınıf ayrımlarının görevimle hastam arasına girmeyeceğine” diye devam eden hekimlik andını bir kez daha hatırlatıyoruz.
Mehmet Bey’e soruyoruz:
Yaralılar, hastalar fişlenme korkusuyla kamu hastanelerine gidemediler. Bundan rahatsızlık duymuyor musunuz?
Haziran direnişi boyunca insanların gözleri çıkarken, sakat kalırlarken, bebekler yaşlılar gazdan boğulurken çıtınız çıkmadı. Bu ortamda ülkenin Sağlık Bakanı olarak söyleyecek tek sözünüz ‘Benden izin almadan nasıl acil hasta baktın’ mıdır?
Mehmet Bey, bu ülkenin sokaklarında insanlar öldüler! Bu ortamda insanlara yardım etmeye çalışanlara ‘Benden izin almadan nasıl acil hasta bakarsın?’ davası açmaktan küçücük bir mahcubiyet duymuyor musunuz?
Vallahi biz utanıyoruz! Hekimlik bir yana, yurttaş olarak, insan olarak utanıyoruz.
Değerli Arkadaşlar,
Bu davayı bütün dünya duyacak! Bu uygar dünya için yeni bir ibret davası olacak!
Bu davada hekimlik yargılanacak.
Bu davada insanlık yargılanacak.
Bu davada vicdan yargılanacak.
Bu davada ahlak yargılanacak.
Bu davada biz değil, davayı açan yargılanacak.
Ve bizler bugüne dek olduğu gibi bundan böyle de ihtiyacı olan herkese tıbbi hizmet vereceğiz. Bizim yasamız hekimlik andı, insanlık vicdanıdır.
ANKARA TABİP ODASI YÖNETİM KURULU