ANKARA TABİP ODASI
BASIN AÇIKLAMASI
20 Kasım 2013
Sağlıkta Otomasyon “Nitelikli Sağlık Hizmeti” Demek Değildir!
Hepimiz biliyoruz; "Sağlıkta dönüşüm macerasıyla" değişen tek şey vatandaşın bol bol sağlık kurumlarına gitmesi oldu. OECD ortalaması 6 iken, Türkiye'de hekime yıllık ortalama başvuru sayısı 10'un üzerine çıktı. Vatandaş doktor doktor geziyor bugün Türkiye’de. Geçmişte eleştirdiğimiz SSK kuyruklarının aynısı bugün kamu hastanelerinde yaşanıyor.
Neden vatandaşlar doktor doktor geziyor, sağlık kurumlarına neden bu kadar çok başvuruyorlar? Şüphesiz son 10 yılda uygulanan sağlık politikaları sağlığı ticari bir ürün haline getirirken, sağlıkta dönen parayı artırmak için hizmete olan talebi de kışkırttı. Ancak bu gerçeğin dışında bir sebep daha var. Vatandaşlar bugün artık aldıkları sağlık hizmetine güvenmiyorlar, aldıkları hizmetten tatmin olmuyorlar. Halk, sağlığın giderek nasıl paralı hale geldiğini, sağlık hizmetinin niteliğinin nasıl düştüğünü görüyor. “Bıçak parası” lafları ile hekimleri mahkum etme gayretiyle geçen yıllardan sonra bugün geldiğimiz noktada; özelde ciro baskısı, kamuda performans ücretlendirmesi halkın sağlığını tehdit ediyor.
Sağlık alanının piyasanın kurallarına terk edilmesi, sağlık hizmetinin kar hırsına teslim edilmesi vatandaşın sağlığını da bozmuştur. Artık halkın sağlığı değil; hangi girişimin, tetkikin, tedavinin ne kadar para kazandırdığı önemlidir. Bizler hekimler olarak, kendimiz için bile, hastalandığımızda iyi bir sağlık hizmeti alamayacağımızı düşünüyoruz. Hekimler olarak halkımıza söyleyeceğimiz cümle şudur: Herkes kendine iyi baksın, sağlığın kar alanı haline geldiği bu zamanda kimse hastalanmasın! Elbette bu mümkün değil ama artık kabul edelim ki sağlık satılıktır. Herkes parası kadar sağlık hizmeti alabilir! Parası olan da kaliteli sağlık hizmeti alacağını sanmasın ama çok sağlık hizmeti alacağı ortadadır.
Bugün sağlık hizmetlerinin tüm aşamaları hekimlerin kontrolünden çıkmıştır. Bu tespitten dolayı kimse ellerini ovuşturmasın, kimse bundan yarar ummasın. Her şeyin başı sağlık ve hastalık hepimiz için. İçinde hekimlerin olmadığı, hekimlerin sistemin bir dişlisine dönüştüğü bu piyasalaşmış sağlık ucubesinin hali ortadadır.
Ankara Tabip Odası’nın yaptığı bir ankete katılan 1120 hekimin sadece % 6’sı “mevcut sağlık sisteminin halka yeterli ve nitelikli sağlık hizmeti sağladığını” düşünüyor. Geriye hekimlerin %94’ü kalıyor.
Bu ne demek! Sağlık hizmetini üretenlerin en temel bileşenleri olan hekimler böyle diyorsa eğer, bu bir ALARM değil midir!
Sağlık Bakanlığı bu oranı görünce ne yapmalı? Derhal politikalarını gözden geçirmeli! Ama ne yazık ki tık yok! Ne anlayalım bundan: Bakanlık, “vatandaş doktor doktor gezsin, ilaç, tıbbi malzeme, inşaat sektörü, özel hastane patronları kazansın da gerisi boş” mu diyor? Bunu demiyorsa bu çıplak gerçeğin karşısında ne diyor?
Sağlıktan para kazanma hırsı ile biçimlenen bugünün sağlık ortamında; hekimler ve sağlık çalışanları çalıştıkları sağlık kuruluşlarında artık hiçbir karar sürecine katılamamaktadır. Giderek yaptıkları işten soğumuş, işlerine yabancılaşmışlardır. Aşırı iş yükü altında, çok sayıda hastaya, her birine çok kısa zamanlar ayırarak sağlık hizmeti vermeye çalışıyorlar.
Böyle sağlık hizmeti olmaz! Halk hastanelerde bir tiyatronun içine sokulmaktadır. Halka sağlık hizmeti veriliyormuş gibi yapılmaktadır. Bu ülkenin hekimleri bu durumdan ve gidişattan aşırı şekilde rahatsızdır!
Bunlar yetmezmiş gibi hekimler, sağlık personeli sağlık kuruluşlarında bilgisayar operatörüne çevrilmiştir. Hekimle hastanın karşı karşıya geldiği o dar zamanlarda hekimler masalarına konmuş bilgisayarlara ha babam de babam veri girmek zorunda bırakılmıştır. Para üzerine kurulmuş olan sistem bu bilgisayarlarla her veriyi paraya çevirmektedir. Bilgisayarın bir tarafındaki hekim mesleğini yapamamakta, diğer tarafındaki hasta dakikalar içinde bir miktar paraya dönüşmektedir.
Bu acı tablo 2013 Türkiye’sinde sağlığın çıplak fotoğrafıdır.
Hekimler sistemin baskısı altında çaresizce bilgisayarlarla, otomasyon programları ile vakit geçirmek durumundadır. Ancak zulüm bununla da kalmamaktadır. Bugün Ankara’da sağlık kuruluşlarında kullanılan bazı programlar, hekimlerin özverileriyle sürdürmeye çalıştığı parçalanmış sağlık hizmetini iyice içinden çıkılmaz hale getirmektedir.
Aralarında hekimlerin en dertli olduğu SARUS isimli programın da olduğu bu programlar, sorun çözmek yerine hekimleri yıldırma mekanizmasına dönüşmüş durumdadır. Otomasyon yazılımlarının yarattığı sorunlar hem hekimler hem de hastalar için ezaya dönüşmüştür:
- İşlem yavaşlığı ve kullanım zorluğu zaman kaybına sebep olmakta, hastaya ayrılan süre daha da kısalmakta, hekimi, hastadan çok ekrana bağlamaktadır. Sistemin sık sık kilitleniyor olması bilgisayarı tekrar tekrar açıp kapatma gereğini ortaya çıkarmaktadır.
- Program yaptığı ciddi hatalar nedeniyle malpraktise zemin oluşturmaktadır. İlaçlar yanlış bir şekilde başka hastalara gidebilmekte, ortopedi kliniğindeki hastaya verilen ilaç beyin cerrahisinden çıkabilmektedir.
- Poliklinik ve acil servis işleyişinde hekim ve hastayı karşı karşıya getirerek ‘hekime şiddet’ zemini oluşturmaktadır.
- Bir hekimin yaptığı işlem başka bir hekime yazılabilmekte, ciddi hekim emeği sömürüsüne neden olmaktadır.
- Polikliniğe yeni gelen hastaya boş kalan daha eski sıra numarasını vererek, bekleyen hastanın önüne geçmek suretiyle sıra karmaşası oluşturmaktadır.
- Kullanışsız sistem, ister kısa yol tuşları ister şablon olsun, 4-5 kat daha fazla tuşa basmayı ya da tıklamayı gerektirmektedir.
- Sistemin getirdiği kısıtlılıklar, hekimi, bilimsel endikasyonlar yerine ICD kodlarını yanlış girmesine zorlamaktadır. Bu durum adli olgularda ve bilimsel çalışmalarda yanlış ve ağır sonuçlar ortaya çıkarmaktadır.
- Radyoloji istemlerinde sağ ve sol meme ultrasonunu birlikte bastırmak mümkün değildir. Eklemlerin görünmesi, sağlı-sollu, tek yönlü- iki yönlü belirlenmesindeki sorunlar ve yanı sıra sayfaya sığmamaları ciddi sorun teşkil etmektedir. Ciddi kağıt ve zaman kaybı oluşmaktadır. Görüntüleri detaylı incelemek için birçok yere tıklamak gerekmekte, son derece hantal sistem hekimleri canından bezdirmektedir.
- Tetkik-tahlil sonuçları şeklindeki ayrım, ilgisiz testlerin bir arada olmasını getirmekte ve hekimin karar sürecini sekteye uğratmaktadır.
- Rapor/işbaşı/istirahat işlemlerinde bir çok seçeneğe tek tek hayır demek gerekmektedir. Hekimler için caydırıcı bir etki yapmaktadır.
- Eski programda geçmişini görebildiğimiz hastaların bilgileri yeni sisteme aktarılamamıştır. Hastaların geçmişini görebilmek neredeyse olanaksızdır. Bir önceki gün hastaya ne yapıldığı dahi görülememektedir.
- Konsültasyonu yapılan hastaların kayıtlarındaki zorluklar ayrı bir başlıktır. Örneğin, Dışkapı’daki klinikte bir hastanın işlemini yaparken, işlemi İskitlerdeki başka doktor üzerinde görebiliriz.
Bu maddeler kat kat arttırılabilir. Bu işkenceye dönüşmüş sistemler hem hastanın sağlığını hem de hekimin sağlığını bozmaktadır. Bu programların içindeki sorunlar hekimler tarafından defalarca idarelere bildirilmesine rağmen bir çözüm bulmamakta ısrar edildiği görülmektedir. İşkenceye dönüşmüş bu sistemin faturasının hekimlere çıkartılmasını kabul etmiyoruz.
Buradan söylüyoruz: Sisteminiz yüzünden tek bir hasta yanlış tedavi alırsa, tek bir hastanın adli süreçlerinde yanlışlık olursa, hasılı tek bir hasta zarar görürse sorumlusu Bakanlık olacaktır!
Ne yazık ki uygulanan kar odaklı politikalarla sağlık sistemi felç edilmiştir. Hekimler akıl dışı, ağır iş yükünün altında, hiç insani olmayan koşullarda ezilirken hastalar da nitelikli bir sağlık hizmeti alamamaktadır.
Bugün için Bakanlık, hastalar hastanelerde televizyon seyretsin derdine düşmüştür. Hastanelerin her yerinden antenler yükselirken, hekimler bir idrar sondası bile bulamamaktadır. Yardımcı sağlık personeli bulunmayan hasta odalarında buzdolabı olması bir şeydir ama sağlık açısından bir şey ifade etmez. Hastalarımız elbette televizyon seyretsinler ama hastaneler televizyon salonu değildir. Hastaneler sağlık dağıtmak için vardır.
Hekimlerin üzerindeki aşırı yük yetmiyormuş gibi, hastalara ayrılacak vakti iyice daraltan "otomasyon sistemleri" hekimlerin başına dert olmuştur, Bakanlık tarafından bunların değiştirilmesi için derhal harekete geçilmesi gerekmektedir.
Sağlık hizmetinin niteliğinin her geçen gün düştüğünü hepimiz tespit ediyoruz. Hekimlerin kötü çalışma koşulları, aşırı hasta/iş yükü altında nitelikli sağlık hizmeti üretmesi olanaksız hale geliyor. Hastaların sağlık sistemine güveni her geçen gün biraz daha erozyona uğruyor. Biz hekimler ve tabip odaları olarak, hem insanca çalışma koşullarını, hem de nitelikli sağlık hizmetini savunmaya devam ediyoruz. Bugünün sağlık ortamında halkın ihtiyacı olan nitelikli sağlık hizmeti talebi ile nitelikli sağlık hizmetinin üretilebilmesi için gereken "hekim bağımsızlığı", "iyi çalışma koşulları", "iş yükünün makul hale gelmesi", "hastalara yeterli zaman ayrılması" talepleri örtüşmektedir. Yani hekimlerin ihtiyaçları ile hastaların ihtiyaçları aynı çerçeve içinde çözülebilir bir hal almıştır.
Ankara Tabip Odası
Yönetim Kurulu