ORTAK BASIN AÇIKLAMASI
03 Temmuz 2013
“Savaş Değil Barış İstiyoruz!”
Bir ay önce Taksim Gezi Parkı ile başlayan direniş Türkiye’nin kimyasını değiştirmiştir. On yılı aşkın süredir giderek otoriterleşen, her geçen gün emeği daha fazla sömüren, ayrımcılığı giderek yoğunlaştıran antidemokratik iktidara karşı halk isyan etmiş ve bu isyan, iktidarın toplum üzerinde uyguladığı tahakkümü kökünden sarsmıştır.
Bu ülkede yaşanan direniş ne Taksim’e, ne Kızılay’a, ne Gündoğdu Meydanı’na sıkıştırılabilir. Alanlarda direnen gençler yarının taşeronda çalışacak, iş kazasında hayatını yitirecek işçileri, işsizleridir. Bugün tüm dünyada emekçiler, kadınlar, çocuklar neo-liberal sistemin içinde sıkışmış, nefessiz kalmıştır. Gezi direnişi bu sayede, sadece Türkiye’ye değil tüm dünyanın emekçilerine umut olmuştur.
Mağdur edebiyatı yapmaya devam eden iktidar, geçtiğimiz on yılda devletin her alanını ele geçirmiş, devleti kendisine ve kadrolarına uydurmuş, demokrasiyi ve özgürlükleri daraltan çok ciddi bir güce dönüşmüştür. Ancak devletin içine tamamen yerleşen, devletin kendisi olan ve devletin tüm ideolojik enstrümanlarını geleneksel ceberrut yöntemlerle kullanan iktidar, bir aydan uzun süredir devam eden toplumsal muhalefetin altında ezilmiştir.
Taksim’de Gezi Parkı’na AVM yapılmasın ve ağaçlar kesilmesin diye başlayan ve tüm toplumsal kesimleri dalgasına katan direniş, esas olarak iktidar olmayı değil demokrasiyi ve gündelik hayatı özgürleştirmeyi hedefine koymuştur. Barajlarla toplumun bir bölümüne kapatılmış olan sandıkların ötesinde bir demokrasi anlayışına sahip olmayanlar, doğal olarak bu demokrasi talebini anlayamamaktadır. Mevcut iktidar bu toplumda kendisine ufacık ters bakanı bile ötekileştirerek karşısında kocaman halk yığınlarını bulmuştur. Artık sermayenin gerici-piyasacı yandaşlarının karşısında; çevreciler, işsizler, kadınlar, gençler, emekliler ve ötekileştirilen tüm halklar bu ülkede haksızlığa uğradığı hissinde olan çok büyük bir toplumsal cephe vardır. Açık ki bu ülkede artık halkların, iktidarın akla ziyan yalanlarına, kabak tadı vermiş hamaset söylemlerine karnı toktur.
Başbakan’da kristalleşen otoriter, antidemokratik tutum, halkın isyanını anlamak yerine baskıyı ve şiddeti yükseltmeyi tercih etmiştir. Kendisinden hissetmediği, kendisine biat etmeyen herkesi inkâr eden, yok sayan anlayış bir kez daha açığa çıkmıştır.
Lice’de halka kurşun yağdıran iktidar, muradının bu ülkede barışı sağlamak değil, toplumun tüm kesimlerini kendine tabi kılmak olduğunu göstermiştir. Lice’de yeni karakollara olan itiraz ile Gezi’de AVM’ye olan itiraz arasında paralellikler vardır. Her ikisinde de halklar, kendilerine karşı saygısız, antidemokratik, baskıcı ve otoriter yönetime isyan etmektedir. Her ikisinde de devlet, anlamadığı, anlamak için çaba bile harcamadığı kitleleri terörist olarak ilan etmekte, bölmekte, baskı-zor uygulamakta, saldırmakta, yaralamakta, öldürmektedir.
Ethem Sarısülük cinayetinin delilleri apaçık ortadayken, AKP, katil zanlısı polisi korumaya almış, bununla da yetinmeyip meydanlarda halka şiddet uygulayan polis teşkilatını kahraman ilan etmiştir. Bu tutum ve yaklaşımlar toplumun vicdanında unutulmayacak bir yara daha açmıştır. Katliamları pervasızca sahiplenen iktidar bu ülkedeki baş provokatör rolünü de üstlenmektedir.
Bugün bu ülkede değişik kesimlerden insanlar, halklar birbirlerinin gözlerinin içine bakmaya ve birbirini daha çok anlamaya başlamışlardır. Doğrusu bu yakınlaşma, bu ülkenin tarihsel olarak en çok ihtiyacı olan şeylerin başında gelmektedir.
Lice’de yaşanan saldırı sonrasında Beşiktaş, Kadıköy ve Taksim’de yürüyen onbinler bu ülkenin barışa ne denli susadığının belgesidir. Lice saldırısının ardından ülkenin dört bir yanında yaşanan protestolar toplumun siyasi yapıları aşan, onların üstüne çıkan bir demokrasi, özgürlük talebine sahip olduğunu göstermiştir.
Bu yaşanan bir ayı aşkın sürenin sonunda; bu ülkede iktidarın, siyasi yapıların, medyanın artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını kavraması gerekmektedir. Ezberler bozulmuştur. İkiyüzlü, tahammülsüz politikaların yürüyeceği yol kalmamıştır. AKP barış konusunda; bu ülkenin insanlarını oyalayan, kandıran söylemlerinden vazgeçmeli ve sahici adımlar atmaya derhal başlamalıdır.
Kürt siyasetçiler de bu yaşananlardan sonra Türkiye’ye yeniden bakmalı, dikkatlerini bu ülkede otoriteye ve gericiliğe karşı çıkan kitlelere daha çok yöneltmelidir. Bu ülkede yaşayan halklar bugün, demokrasi, özgürlük ve barış talep etmektedir. Bu topraklarda çatışmasızlığın ötesinde hepimizin içine sinecek bir barışı gerçekleştirecek olan sadece ve sadece halklardır.
Buradan hükümete sesleniyoruz. Halen cezaevlerinde tutuklu bulunan sendikacıların, öğrencilerin, siyasetçilerin, gazetecilerin, avukatların, Gezi Parkı direnişinden sonra cadı avı başlatarak tutukladığınız bütün arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılmasını ve bu süreçte barışçıl gösteri düzenleyen halkımıza aşırı şiddet uygulayan kamu görevlileri ve mülki amirleri hakkında soruşturma başlatılmasını talep ediyoruz.
Bugün bu ülkede;
Her şeyden önce demokrasiye,
Her şeyden önce özgürlüklere,
Ve her şeyden önce barışa ihtiyacımız var!
Alanlarda yan yana gelenler, talepleri de yan yana getirmiştir.
Her yer Taksim,
Her yer Kızılay,
Her yer Lice,
Her yer DİRENİŞ!
ANKARA TABİP ODASI
DİSK İÇ ANADOLU BÖLGE TEMSİLCİLİĞİ
KESK ANKARA ŞUBELER PLATFORMU
TMMOB İKK