Cezaevlerinde Yaşam Hakkı ve Sağlık Hakkı Mücadelesi Toplumun Her Kesiminin Sorumluluğudur; Sibel Balaç ve Gökhan Yıldırım’ın Yaşamasını İstiyoruz
Öğretmen Sibel Balaç sürgün ve mobbinge uğradığı için 2018 yılında zihinsel engelliler öğretmenliği görevinden istifa etmişti. Balaç, aynı yıl, kanun hükmünde kararnameyle (KHK) işinden ihraç edilen memur, öğretmen ve akademisyenlerin, Ankara’daki Yüksel Caddesi’nde gerçekleştirdikleri “İşimi geri istiyorum” eylemlerine katılmıştı. Yüksel eylemleri sürecinde tutuklanan Sibel Balaç; halen Sincan Kadın Cezaevi’nde tutuklu bulunmaktadır.
18 Aralık 2018 tarihinde tutuklanan Balaç; adil yargılanma talebinin yanı sıra cezaevlerinde yaşanan ağır hak ihlallerinin sona ermesini talebiyle 19 Aralık 2021 tarihinde kendisi tarafından “ölüm orucu” olarak nitelendirilen açlık grevi eylemine başlamıştı.
Halen Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Cezaevi’nde bulunan Gökhan Yıldırım, 25 Aralık 2021 tarihinde adil yargılanma talebi ve cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin sona ermesi talebiyle kendisi tarafından “ölüm orucu” olarak nitelendirilen açlık grevi eylemine başlamıştı.
Sibel Balaç bugün itibariyle 228 gündür açlık grevinde. Avukatının 29 Temmuz 2022 tarihli ziyaretinde sağlık durumuna ilişkin olarak; açlık grevine 85 kilo olarak başladığı, 24 Temmuz 2022 tarihinde tartıldığında 46 kilo olduğunu bildirmiştir. Sibel Balaç görüşmede “oturmakta güçlük çektiğini, baş dönmesi, çarpıntı, kulak çınlaması, sürekli mide bulantısı yaşadığını, ağız içinde ve çenesinde yaralar çıktığını, el ayak yanmaları ve uyuşmaları yaşadığını, zaman zaman ellerinin üst kısmında kırmızı-kahverengi noktalar çıktığını bu noktaların sonra genişleyerek kabuk bağladığını, ardından dökülerek sedef gibi bir beyazlığın ortaya çıktığını” ve ayrıca “Türk Tabipleri Birliği’nden gelecek bağımsız bir heyet haricinde hekimlerle görüşmeyi kabul etmeyeceğini” ifade etmiştir.
Gökhan Yıldırım bugün itibariyle 222 gündür ölüm orucunda/açlık grevinde. Avukatının 29 Temmuz 2022 tarihli ziyaretinde sağlık durumuna ilişkin olarak; açlık grevine 62 kilo olarak başladığı, son ölçümde 42 kilo çıktığını bildirmiştir. Gökhan Yıldırım görüşmede; “ellerinde, ayaklarında, bacaklarında yanmalar olduğunu, ayak tabanında üşüme, dizlerine dek yanma hissettiğini, vücut ısısının dengeli olmadığını, yüzünde, ellerinde, ayaklarında ve sırtında renk değişikliği, kahverengi lekelenmeler, kırmızı ve geçmeyen yaralar gibi cilt lezyonlarının olduğunu, ağzında, çenesinde kuruluğa bağlı yaralar olduğunu, avukat ve aile görüşüne tekerlekli sandalyeyle gelebildiğini, uykusuzluk çektiğini, gardiyanlar tarafından saat başı kontrol edildiği için de uykusunun bölündüğünü ve bu tacizden rahatsız olduğunu” ifade etmiştir.
Her ikisinin de sağlık durumlarındaki bu olumsuzluklar bizleri endişelendirmektedir. Bu bulgular insan sağlığı için geri dönüşümsüz bir sürecin belirtisi olabilir. Sağlık, emek ve meslek örgütleri, insan hakları örgütleri ve hukuk örgütleri olarak bizler Sibel Balaç ve Gökhan Yıldırım’ın yaşam hakkının korunması için başta adil yargılanma hakkı olmak üzere taleplerinin bir an evvel karşılanarak eylemlerini sonlandırmaları için gerekli koşulların acilen sağlanması gerektiğini vurguluyoruz.
Ayrıca kamu otoritesinin açlık grevinde olanların sağlık durumunu ağırlaştıran, hekimleri de zorlayan önceki tutumlarını da dikkate alarak hatırlatmak isteriz ki; açlık grevine katılan kişinin sözlü ve yazılı beyanına aykırı bir müdahalede bulunulamaz, hayatî tehlikenin varlığı öne sürülerek, kendi istekleri dışında zorla beslenemez ya da tedavi edilemez.
Bu durum “insanlık dışı veya onur kırıcı nitelikte muamele” anlamına gelir. İşkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muameleye tabi olmama hakkı mutlak bir haktır ve hiçbir koşulda ihlal edilemez.
Dünya Tabipler Birliği Malta Bildirgesi’nin 21. maddesinde de “Kişinin yararına olduğu düşünülse bile; tehdit, zorlama, güç kullanımı veya fiziksel kısıtlamalarla beslemenin insanlık dışı ve onur kırıcı bir tedavi biçimi” olduğu belirtilmektedir. Kaldı ki, açlık grevi yapan kişinin isteği dışında, zorla müdahale kapsamındaki girişimler insanların yaşamını yitirmesi ya da sağlıklarının zarar görmesi riskini artırmaktadır. Bir hekimin böyle bir müdahalenin parçası olması halinde hem meslek etik kuralları hem de hukuki düzenlemeler yönünden hatalı/kusurlu kabul edilecektir. Kamu otoritesinin de yaşam hakkı ihlaline yol açmış sayılacağını belirtmek isteriz.
Açlık grevleri, biz sağlıkçıların, hukukçuların, insan hakları kurumlarının çok uzun yıllardan beri gündeminde olup; sağlıkçıların gözetiminde yapılan açlık grevlerinin, kişilerin sağlıklarında daha az komplikasyonlara neden olduğunu gözlemlemiş bulunuyoruz. Bu yüzden Sibel Balaç ve Gökhan Yıldırım’ın acil olarak bağımsız bir sağlık kurulu tarafından ziyaret ve muayenelerinin edilmesini yapılmasını talep ediyoruz.
Açlık grevlerine yol açan ihlal koşullarının, iletişim kanallarını açık tutarak temel hak ve özgürlükleri merkeze alan bir şekilde düzeltilmesi ile ÖLÜM’ü aşmak mümkündür. Bu nedenle Adalet Bakanlığı’nı kişilerin taleplerine kulak vermeye ve sorunu çözecek adımlar atmaya davet ediyoruz. Adil yargılanma hakkı da sağlık hakkı kadar yaşamsal bir hak olup, bu hakkın önünde durmak yerine yetkilileri iletişim içinde çözüm bulmaya çağırıyoruz.
Türk Tabipleri Birliği İnsan Hakları Kolu
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Türkiye İnsan Hakları Vakfı
İnsan Hakları Derneği
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği
Çağdaş Hukukçular Derneği