"Şehir Hastaneleri Kamulaştırılmalıdır
Geleceğimizi İpotek Altına Alan Kamu-Özel İşbirliği Projelerinden Vazgeçilmelidir"
Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca tarafından 12 Kasım 2019 günü bütçe görüşmeleri sırasında 12.400 yatak kapasiteli 10 Şehir Hastanesinin Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) modeli yerine “genel bütçe kaynaklarıyla” yapılacağı, bunlardan 3’ünün proje ihale ilânının yapıldığı, 7’sinin proje ihalesinin hazırlık aşamasında olduğu açıklandı. Bakan aynı konuşmasında 14.992 yatak kapasiteli 9 adet Şehir Hastanesi inşaatının da KÖİ modeliyle devam ettiğini ekledi.
KÖİ modelinde tesis mülkiyeti özel sektörde, çekirdek hizmet ise devlette kalmaktadır. KÖİ projelerinin reklamı yapılırken proje finansmanının özel sektör tarafından gerçekleştirilmesi durumunda kamunun cebinden beş kuruş çıkmadan yatırım yapılacağı algısı büyük bir kandırmacadır. KÖİ projeleri (havalimanı, otoyol, köprü ve şehir hastaneleri) daha hayata geçmeden ve yapımları tamamlandıktan sonra bütçede büyük bir kara delik oluşturmuştur ve her geçen gün kamu üzerindeki yükü artmaktadır.
Türkiye’de KÖİ’nın proje finansman maliyeti dahil toplam maliyeti, yıllık kira ödemesi şeklinde kamu ve hizmetten yararlanan yurttaşların vergileriyle karşılanacaktır. Dolayısıyla, maliyet, özel firmaya ait risk olmaktan öte kamusal risk niteliği taşımaktadır. Sayıştay raporlarıyla da ortaya konulduğu üzere, tıpkı Etlik Şehir Hastanesi projesinde olduğu gibi, projelerin önemli bir kısmı zamanında bitirilememekte, bu durum projeye yeni harcama ve ödeme kalemlerinin eklenmesi ihtimalini arttırmakta, bu da maliyetlere yansımaktadır.
Yapılan hesaplamalara göre KÖİ modeli ile 30 şehir hastanesinin 25 yılda toplam hizmet ve kira bedeliyle kamuya getireceği yük 142,4 milyar dolardır. Odamız tarafından şehir hastanelerinin maliyetleriyle ilgili yapılan bir çalışmaya göre, 20 şehir hastanesi için yıllık 5 milyar 930 milyon 950 bin 284 TL kira ve 5 milyar 392 milyon 199 bin 675 TL hizmet bedeli ödeneceği hesaplanmıştır.
Kriz dönemlerinde maliyetler daha da önemli bir sorun olmaktadır. Saydamlık sorunu sadece muhasebe konusunda ortaya çıkmamakta, yanı sıra, proje hakkında kamuoyunun yeterli bilgi edinememesi de söz konusu olmaktadır. Büyük çaplı ve uzun vadeli ticari ilişkiler kamunun planlama gücünü sınırlamakta; danışmanlık hizmetlerine yüksek bağımlılık önemli sorunlar yaratabilmektedir. İkili istihdam modeli kamu yararı açısından önemli tahribatlar yaratmaktadır. Özellikle kriz dönemlerinde KÖİ konsorsiyumları finansal açıdan sorunlar yaşamakta, bu durumda uluslararası kuruluşlar devlet garantisini zorunlu görmektedirler. Sonuçta, kamunun mali yükü artmaktadır.
Sağlık Bakanı’nın şehir hastanelerini “genel bütçe kaynaklarıyla” yapılacağını duyurması bu açıdan ne “kamuculuk” ne “yerli ve milli ekonomi politikalarına dönüş” ne de bir “müjdedir”. Sağlıkta Dönüşüm Projesi ile hızlanan kamusal sağlık hizmetinin plansız ve talana dayalı organizasyonunun nasıl çöktüğüne dair bir İTİRAFTIR.
Ekonomik kriz ile birlikte yatırım finansman maliyetinin, yatırımın getirisinden yüksek olmaya başlaması özel sektör için ciddi bir risktir. Risklerin çoğaldığı ve ne kadar kâr edebileceklerine dair soru işaretlerinin arttığı koşullarda siyasi iktidar ekonomik araçlarla boşluğu doldurmaya çalışmakta, sağlık hizmetlerini piyasaya açmaya devam etmektedir.
KÖİ projeleriyle yalnızca mali sistemin değil, istihdam rejiminin yapısının, hizmetin niteliğinin de bozulma riski vardır. Sözleşmeyi kazanan firma, hizmetlerin bir kısmını taşerona vermekte; bunun sonucunda, İngiltere’de olduğu gibi, kamu hizmetinin kim tarafından sağlandığı net olarak bilinememektedir. Bu dev “sağlık fabrikalarında” çalışan hekimler ve sağlıkçılar için iş yükünün artması ve döner sermaye sistemindeki aksaklıklar kamuoyuna gösterilen madalyonun diğer yüzüdür.
Şehir hastaneleri projelerine “genel bütçe kaynaklarıyla” devam edilmesi, sağlık hizmeti sunumundaki iktisadi ve sosyal yapısal çelişkileri ortadan kaldırmayacaktır. Bunun sermaye transferinin uluslararası sermayeli konsorsiyumlara değil, kevgire dönen ihale kanunu eşliğinde yandaş şirketlere doğru çevrileceği, TOKİ üzerinden yeni rant paylaşımı anlamına geleceği açıktır. Böyle bir kompozisyonda kamu kaybeden olmaya devam edecektir.
Ankara Tabip Odası olarak, hem bütçeye hem de sağlık sistemine zarar veren, Birleşik Krallık ve Kanada gibi gelişmiş kapitalist ülkelerde bile fiyaskoyla sonuçlandığı için terk edilen KÖİ modeli ile şehir hastaneleri yapımına ve olgusuna karşı olduğumuzu belirtmek isteriz.
Şehir Hastaneleri;
*Performans baskısının yeniden karakter kazandığı dev “sağlık fabrikalarıdır”.
*Bir avuç şirketin kârlılığı için gelecek nesillere bırakılan borçlardır.
*Hekimler, hemşireler, teknikerler, tüm sağlık emekçileri ve hastaların özel şirketin mülkiyetindeki binalarda 25 yıl boyunca kiracı olarak kalmasıdır.
*Ulaşım zorluğu ve yeni bir kentsel rantın oluşumu demektir.
*Uzmanlık eğitiminin aksaması ve bilimsel nitelikli hizmetin yokluğu demektir.
Sağlık hizmetleri, özel ekonomik çıkarlara teslim edilmeksizin, kamu hukuku ve kamu maliyesi araçları ile üretilmesi gereken kamusal faaliyetlerdir. Sağlık hizmetleri, parasız eşit ve kamucu bir mantıkla, toplumun ortak mülkiyetinde olan kamu binalarında gerçekleştirilmelidir. İllerin ve ilçelerin coğrafya, nüfus, altyapı ve ulaşım gibi özellikler göz önünde bulundurularak ölçeğe uygun devlet hastaneleri inşa edilmeli, eskileri yeniden açılmalı ve mevcut sağlık kuruluşlarının kamu imkanları ile modernizasyonu gerçekleştirilmelidir.
Ankara Tabip Odası
Yönetim Kurulu