Dünya çevre günü; 5 Haziran 1972 yılında Birleşmiş Milletler tarafından çevre hakkı üstüne gerçekleştirilen bir konferanstan sonra kabul edildi. Çevre hakkı “İnsan, onurlu ve iyi bir yaşam sürmeye olanak veren nitelikli bir çevrede, özgürlük, eşitlik ve yeterli yaşam koşulları temel hakkına sahiptir” olarak tanımlanmış.
Doğayı insanlar için kaynak deposu olarak algılayan ve doğadaki tüm canlıların insanın refahı için var olduğunu kabul eden insan-merkezci yaklaşımın bizleri, doğadaki yaşamın yanı sıra insan yaşamını da yok edecek bir noktaya getirdiğini söylemek lazım. İnsanın doğaya hükmetmesi ve doğayı sömürmesi, insanın insana hükmetmesi ve onu sömürmesi anlayışından kaynaklandığını unutmamalıyız. İnsanın doğanın bir parçası olduğu hatırlanmadan, doğa merkezli anlayışın ancak ekolojik yok oluşu önleyebileceği akıldan çıkarılmamalıdır.
Toptancı bir yaklaşım olarak söylene gelen bir bütün olarak insanlığın ekolojik krize sebep olduğu anlayışı, toplumsal ilişki ve üretim ilişkilerini yok sayan ideolojinin ürünüdür. Bu anlayış kuzey yarım kürede kişi başına salınan sera gazı ile yoksul güneyde kişi başına salınan sera gazının doğaya etkisini görmezlikten gelmenin anlayışıdır.
Çevre hakkına yönelik bu tanımın ilk kullanımının üzerinden 47 yıl geçmiş olmasına rağmen, çevre korumaya yönelik önlemlerin yetersizliğinin en büyük sebebi çevreyi artan bir hızla kirleten, yağmalayan, talan eden, türlerin soyunu tehlikeye sokan geri dönüşü olmayacak bir yok oluşa sürükleyen, karbon emisyonu en yüksek olan ABD gibi ülkelerin Kyoto protokolünü kabul etmeme anlayışıdır.
Merkez kapitalist ülkelerin doğayı ve çevreyi tahrip eden sanayi yatırımlarını perifer ülkelere kaydırmasının temel amacının maksimum kar etmek olduğu yanı sıra, diğer bir amacı da kendi çevresini korumaya çalışırken! perifer ülkelerin doğasının umursamazlıktan gelmesidir.
1972’den sonra her yıl farklı ana bir tema belirlenerek eylem ve etkinlikler yapılıyor.
2019 yılının konusu “hava kirliliği ile mücadale “ olarak kabul edilmiş. Hava kirliliği nedeniyle dünyada ortalama yılda 7 milyon kişinin erken ölümü gerçekleşiyor. Hava kirliliğine temel nedenin fosil yakıtlara dayanan üretimi ve tüketimi modelleri olduğu biliniyor.
Ülkemizde de fosil yakıt kullanımından kaynaklanan hava kirliliğinin hem sağlık hem de çevre üzerinde ciddi etkileri var.
Temiz Hava Hakkı Platformu tarafından hazırlanan “Hava Kirliliği ve Sağlık Etkileri: Kara Rapor”a göre, yılda yaklaşık olara hava kirliliğinden kaynaklanan 52 bin erken ölümün olduğu bildirilmiş. Yine aynı yılın verilerine göre, hava kirliliği nedeniyle en fazla ölümün yaşandığı ilk üç il İstanbul (5 bin 851), Bursa (3 bin 98) ve Ankara (2 bin 139) oldu.
Sonuç itibariyle; kar hırsının önüne geçilemeyen bir sistemde, doğayı değil insanı merkeze alan bu anlayış, ihtiyaca göre değil tüketim anlayışına göre sürekli üretimi artıran ekonomik-siyasi model ile yeşilin yok edildiği, denizin, yer üstü ve yer altı su kaynaklarının sürekli kirletildiği ortamda temiz çevre ve temiz havanın mümkün olamayacağını yaşayarak deneyimliyoruz.
Doğayı ve insanı sömürmeyen, tüm canlıların yaşam hakkına saygı duyan, temiz suyun, temiz havanın ve çevrenin içine alan; eşitlikçi, ekolojik yeni bir yaşam umuduyla Dünya Çevre Günü’nü bu anlayış ile karşılıyoruz.
Ankara Tabip Odası
Yönetim Kurulu