Ankara’da her yıl düzenli olarak sürdürülen 14 Mart Tıp Bayramı resmi töreni Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştirildi.
1919’dan 2019’a 14 Mart’ın 100. Yıldönümünde rektörler, dekanlar, öğretim üyeleri, hekimler, öğrenciler ve Ankara Tabip Odası yönetim kurulu üyelerinin katılımıyla Anıtkabir ziyareti gerçekleştirildi. Atatürk’ün mozolesine çelenk konulmasının ardından Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fikri İçli ziyarete katılan tüm kurumlar adına Anıtkabir Özel Defterini imzaladı.
Ufuk Üniversitesi’nde devam eden resmi törende ülkenin sağlık ortamı ve eğitimin durumu üzerine konuşmalar yapıldı.
Törende sırasıyla Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Dönem V öğrencisi İrem Sünger, Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Görevlisi Dr. Ekin Kaya Şimşek, Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Vedat Bulut, Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fikri İçli, Ufuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tevfik Tezcaner tarafından sağlık ortamını, tıp eğitiminin son durumu ile sorunlarını ve sağlık çalışanlarının taleplerini kapsayan konuşmalar yapıldı. Konuşmaların ardından Ufuk Üniversitesi’ndeki 14 Mart Programına konuk olarak katılan Prof. Dr. İlber Ortaylı “Tıp Tarihi ve Türkiye” başlıklı bir konferans verdi.
Prof. Dr. Vedat Bulut resmi törende şu sözleri kaydetti:
14 Mart Tıp Bayramımızın 100. Yılında 1919’da İstanbul’un işgaline karşı direnen Dr. Hikmet ve tıbbiyelilerin anısını yaşatmaktayız. Yüzyıllık tarihin tanıklığını hep birlikte yaparak bu anlamlı günü kutluyoruz.
14 Mart Tıp Bayramı’nın 100. yılını büyük bir görkemle kutladığımız bu yıl ev sahipliğimizi yapan Ufuk Üniversitesi’ne Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu adına ve Ankara’da görev yapan temsil ettiğimiz hekimler adına teşekkürü bir borç biliriz. Tıp Bayramımızın 100.Yılını kutlamak Prof. Dr. Rıdvan Ege hocamızın bu müstesna eserine nasip olmuştur. Ufuk Üniversitesi Mütevelli Başkanımıza, Mütevelli Heyetine, Sayın Rektörümüz ve Sayın Dekanımıza teşekkür ediyoruz.
Robotik cerrahimizle övündüğümüz bugünlerde bir takım teknolojik gelişmelerle birlikte dünya kobotik (kooperatif, kollaboratif, kominikatif), cerrahiye geçiyor. Böyle bir dünyada AR-GE alanımızı geliştirmemiz gerekiyor. Türkiye’de tıbbi teknoloji, tıbbi ilaçlar, aşıları üretmezsek stratejik değeri olan bu ürünler olmağı sürece herhangi bir savaş, kaos ve afet durumunda Türkiye ve halkın sağlığı büyük bir risk taşıyacaktır. Bu nedenle TÜBİTAK ve TÜSEB’e büyük kaynak ayırmalı ve Türkiye dışa bağımlılığını azaltmalıdır. Özel sektöre de görev düşmektedir ve AR-GE payını artırmaları gerekmektedir.
Şüphesiz Tıbbiyeli Hikmet ve arkadaşlarının koşulları bugünkünden daha kötüydü. İşgal altındaki bir ülkede mücadele ettiler. 14 Mart 1919, 19 Mayıs 1919’un da öncü habercilerindendi. Mustafa Kemal Atatürk Samsun’a çıkmadan önce İstanbul’da yapılmış olan bu eylem aslında Türkiye aydınlarının bağımsızlık hakkındaki düşüncelerinin sömürgeye nasıl karşı çıktıklarının bir habercisiydi. Ve çok iyi hatırlıyoruz ki gerek Erzurum gerek Sivas’ta yapılan kongrelerde mandacılığa karşı çıkanlar arasında Tıbbiyeli Hikmet de vardı.
Tıbbiyeliler her zaman özgürlükten, barıştan, insanlıktan, doğadan eko-sistemden yana olmuşlardır. Geleceğe yönelik çok önemli bir tehlike ekosistemdeki çöküştür. Eko-sistemdeki çöküş halk sağlığını öyle büyük oranda etkileyecek ki, belki dünya nüfusu şu andaki nüfusun yüzde on, yüzde yirmisine inecektir. 2040-2050 arasında su ve gıda güvenliği açısından dünyayı büyük tehlikeler bekliyor. Hepimizin tıp doktorları olarak, halk sağlığı uzmanları olarak eko-sistemdeki çöküşü bir şekilde durdurmamız gereklidir. 2050 yılında içilebilir su miktarı yüzde 10’a düşecek. Bunlar için şimdiden su kaynaklarımızı, doğamızı, ağaçlarımızı korumalıyız.
Sağlıkta cari açığın artmasının önemli nedenleri var. Tıp doktorlarının mümkün olduğu kadar gereksiz tetkik ve işlemlerden kaçınması gerekli. Üniversite hastaneleri büyük bir mali kriz içerisindedirler. Tabii ki yöneticilerin de, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun da özellikle üniversite hastanelerini bu çıkmazdan kurtarmak için ödemelerini zamanında ve kesintisiz yapması çok önemli. Üniversite hastaneleri güç durumdalar. Çok iyi biliyoruz ki üniversite hastanelerinin temel önceliği eğitim vermektir. Ve bu eğitimi verirken de ülkenin her yerinden zor olgular, vakalar geliyor ve bunların da belli bir maliyeti mevcut. SGK’nın bu maliyetleri yeterince karşılamaması üniversite hastanelerini iflasa doğru götürüyor. Tedarikçilere yapılan ödemelerdeki gecikmeler, daha sonraki satın alma işlemlerinde risk faktörleri eklenmesine ve daha yüksek ücretle mal alınmasına neden olmaktadır ve bu da bir kısır döngü yaratarak, üniversitelerde mali kriz sarmalı yaratmaktadır. Üniversite hastaneleri iflas ederse birinci ve ikinci basamak sağlık hizmetleri de ayakta kalamaz. Bunun için özellikle Maliye, Çalışma ve Sağlık Bakanlıklarından beklentilerimiz vardır.
Sağlıkta şiddet; sağlık çalışanına günde 30 sözel, 5 fiziksel şiddetle karşımıza çıkıyor. Sağlıkta şiddet yasasının gerçek anlamda çıkarılmasını bekliyoruz. Umarım gelecekte çıkarılacak yasa ile bu durumun önüne geçilebilir.
Türk Tabipleri Birliği’nin 20 Mart tarihinde davası var. Anayasa 135. Maddesi uyarınca Anayasal Güvence altındaki meslek örgütlerinin yargılanması bizler açısından asla kabul edilemezdir. TTB’nin yanında yer alacağımız mahkeme salonunda sizleri de aramızda TTB ile dayanışma içerisinde görmek istiyoruz.
Ekosistem ve doğanın korunduğu, açlığın, yoksulluğun ve savaşların olmadığı bir dünyanın daha sağlıklı bir dünya olduğu bilinciyle, meslektaşlarımızın 14 Mart Tıp Bayramını Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu adına kutluyorum.