“Çocuğun gördüğü düştür barış.
Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında sevdalıların sevda sözleridir
barış.”
Emperyalizme, ırkçılığa, ayrımcılığa, savaşın her türlüsüne ve iktidarlarını savaş çığırtkanlığına borçlu zorba muktedirlere karşı bir çığlık olan 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde ülkemizde ve bölgemizde savaş iklimi hüküm sürmeye devam ediyor.
Ortadoğu’da milyonları ölüme götüren, kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere binlerce insanı çaresizce göçe ve sürgüne zorlayan bu savaşa çözüm bulma konumundakiler, bırakın barışı tesis etmeyi, akan kan ve gözyaşını ranta devşirmeyi ve iktidarlarını kalıcı hale getirmek için kullanıyorlar.
Latin Amerika, Kuzey Afrika ve Ortadoğu başta olmak üzere dünyayı kaosa sürükleyen emperyalist müdahaleler eşliğinde halklar birbirine düşmanlaştırılarak faşist yönetimlerin önü açılmaktadır. Kapitalizmin tetikçileri ve emperyalist güçlerin maşaları konumundaki yerel zorbaların kendi ülkelerindeki halkları din, dil, ırk, mezhep ve ideolojiler üzerinden kamplara ayırdıkları ve adeta ülkelerinin her karış toprağında kin, nefret ve düşmanlığı hakim kılmak için çabaladıkları görülüyor.
Günler günleri kovalıyor; acı içinde… Gözyaşı ve kan sızıyor nicedir topraktan…
Nehirler, göller, denizler, ormanlar bile “düşman” olmuş(!) 12 bin yıllık dipsiz göl “dış mihraktı” muhakkak(!) Lice’de ormanlar bile “terörist” demek(!) Binlerce yıllık Hasankeyf sulara gömülebilecek kadar yabancı ve değersiz(!) Otelleri ve sarayları sığdırabilecek kadar yanabilir ve kesilebilir her ağaç, her orman(!) Şairin dediği gibi; ‘Binaları yüksek kurdular. Sular aşağıda kaldı. Aşağıda kaldı insanlar’. Sonra kendinden uzak dere yataklarında sele kapıldı gitti insanlar. Yeşil yol dediler. Ne güzel ! Oysa ancak satılabilirse yeterince yeşil olur “yerli ve milli” yaylalar(!) Otellere peşkeş çekilmeden, katarlara yüklenmeden havası bile zehirli(!) İlyada, Odessa ve Homeros destanı fesat çıkarmasın diye ağaçlara kıyılıp altın çıkarılabilir Kaz Dağları’ndan(!)
Doğa düşman ilan edilmişken, Van Gölü kıyısından Ege kıyılarına kadar yeni bir yaşamın peşinden giden insanların cansız bedenleri kıyıya vurmakta. Savaştan kaçan insanların tek suçu savaştan kaçmak ve muhakkak insan olmak. Irak’ta Amerikan bombası ile ölen çocukların tek suçu da Irak'ta çocuk olmak. Suriye'den gelip Türkiye'de günde 4-5 lira kazanan çocuğun hayali bile yok oysa. Ama muhakkak bir çocuğun hayallerini bile elinden alacak bu dünyada o da düşman ve suçlu. Bir gün soğuk karanlık bir denizde boğulacak kadar düşman ve suçlu olabilir her çocuk. Tarlada ve fabrikada ucuza çalışmalıdır her mülteci, “düşman” olana kadar…
“Ben ölmek istemiyorum.” demişti Emine Bulut kızına. Düşman olduğunu bilmeden kapadı gözlerini. Oysa kadınlar da düşman bu coğrafyada epeydir. Sokakta yalnız yürüdükleri için, eşlerinden ayrılmak istedikleri için... Hatta bacak bacak üstüne attıkları için bile suçlular çoktandır.
Kediler kedi oldukları için suçlular. Sokakta bir kap mama, suyu hak etmez hiçbir kedi. Köpekler otomobiller ile ezilebilecek kadar düşmandır bizlere. Dağ keçileri ve tilkiler silahlar ile kovalanmalı ve öldürülmelidir. Düşman olmasalar bile sırf eğlenceli olduğu için.
Hepimiz böylesine düşman ilan edilmişken birbirimize, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü barış hasreti ve umudu ile kutluyoruz.
Ankara Tabip Odası
Yönetim Kurulu