10 Aralık 1948 tarihi; Birleşmiş Milletler tarafından İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin kabul edildiği insan hakkının, insan onurunun tüm dünyada temel hak ve özgürlükler anlamında vücut bulduğu, insanlık için en büyük kazanımların elde edildiği tarihtir.
Evrensel Bildirge; insanlığın tüm üyelerinin eşit, bölünemez ve devredilemez haklara sahip olduğu ve özgürlüğün; adalet ve barışın temeli olduğunu, hak ihlallerinde son çare olarak direnme hakkını kullanmanın meşru olduğundan bahseder.
Ülkemizde ve dünyada Evrensel Bildirge’de söz edilen hakların layıkıyla uygulanabildiğini söyleyemeyiz. İnsanların ırk, renk, cinsiyet, cinsel yönelim, din, etnik kimlik, siyasi düşünce vb ayrımları nedeniyle yaşanan hak ihlallerine evrensel bildirge ne yazık ki bir kalkan olamamaktadır.
BM’de başta yaşam hakkı olmak üzere hakların korunmasında, hak ihlallerinin başlıca nedeni olan savaşları ve iç savaşları önlemede, sonlandırmada, mülteci krizlerine müdahalede, başta kadınlara yönelik şiddet ve ayrımcılıkta yeterince etkili olamamaktadır.
Şu an dünyanın birçok ülkesinde büyük hak ihlalleri yaşanmakta, şiddet sistematik hale getirilmekte, yaygınlaşmaktadır. En kötüsü ise şiddet sıradanlaşmıştır.
Ülkemizin ciddi anlamda insan hakları ve demokrasi sorunu yaşadığı, giderek tek kişiye dayalı otoriter bir başkanlık sistemi ile yönetildiğimiz, en temel sorunlarımızı çözmekten uzak, yasama, yürütme ve yargının yok sayıldığı günler yaşıyoruz.
Dünyada ve ülkemizde mülteci, sığınmacı ve göçmen sayısı giderek artmaktadır. Ne yazık ki bu insanlar üzerinden devletler pazarlık yapma noktasına gelmişlerdir.
Son yıllarda, kişileri cezalandırmaya, korkutmaya, otorite kurmaya ya da itiraf almak, bilgi edinmek, delil toplamak amaçlı olarak işkence ve diğer kötü muamele uygulamaları maalesef büyük bir artış göstermiştir.
15 Temmuz 2016 sonrası ilan ediliş amacını aşacak bir şekilde her türlü denetimden uzak ve keyfi olarak uygulanan ağır ve ciddi hak ihlallerine neden olan, kaldırıldıktan sonraki dönemde dahi fiilen OHAL koşullarının hüküm sürdüğü bir süreci yaşamaktayız.
Ülkemizde ve dünyada sürdürülen savaş yanlısı politikalar ve neoliberal ekonomi politikaları sonucunda yaşadığımız siyasal, kültürel ve ekonomik kriz hak ihlallerinin artmasına neden olmuştur
Esnek, güvencesiz çalışma ve iş cinayetleri,
Kadınların kazanılmış haklarını geri almaya yönelik düzenleme ve saldırılar,
LGBTİ+ hareketine yönelik şiddet, dışlama ve ötekileştirme,
Farklı etnik ve inanç gruplarının taciz edilerek ayrımcılığa maruz bırakılmaları,
İnsan hakları savunucularına ve hak mücadelesi veren tüm sivil toplum örgütlerine olan baskılar,
Cezaevlerinde çıplak arama, kelepçeli muayene, ayakta tekmil vererek sayım verme, kaba dayak vb uygulamalar artmıştır.
İfade ve örgütlenme özgürlüğü, akademik özgürlükler,
Masumiyet karinesi ve adil yargılanma hakkı,
Yaşam hakkı ve çalışma hakkı engellenmiştir.
Düşünce ve ifade özgürlüğü alanında çok ciddi ihlaller yaşanmıştır. Seçilmiş siyasetçi, gazeteci, yazar, insan hakları savunucusu vb. çok sayıda kişiye davalar açılmış, tutuklamalar olmuş, dergi ve kitaplar toplatılmıştır.
Barışçıl toplantı ve gösteri özgürlüğü ortadan kaldırılmış ya da keyfi bir şekilde gerekçe belirtilmeden engellenmiştir.
Halkın iradesiyle seçilen siyasetçilerin yerine hukuksuz bir şekilde kayyumlar atanmıştır.
KHK’larla insanlar bir gecede işlerinden edilmiş, aileleri ile birlikte açlığa mahkum edilmişlerdir.
Sağlık alanında yaklaşık yüzlerce yeni mezun hekim güvenlik soruşturması nedeniyle işe başlatılmamıştır.
Yaşanan hak ihlallerini ne yazık ki saymakla bitiremiyoruz.
10 Aralık İnsan Hakları Günü’nün 73. Yılında Ankara Tabip Odası olarak; insan haklarının gözetildiği, barış, demokrasi ve özgürlük ideallerimizi her zaman savunacağımızı ve mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimizi bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Ankara Tabip Odası
Yönetim Kurulu