Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un 10 Aralık 2020’de TBMM’de yaptığı konuşmada “Sağlık çalışanları için meslek hastalığı düzenlemesine ihtiyaç yok. Vazife malulü diye bir durum var…” yönündeki ifadeleri toplumda şaşkınlık yaratmıştır. O zaman sağlıkçılar neden haftalardır “Sağlık Çalışanlarında COVID-19 Meslek Hastalığı Olarak Kabul Edilsin” diyerek mücadele veriyorlar sorusu bir kez daha akıllara gelmektedir.
Evet, çalışma yaşamımızda 6331 ve 5510 sayılı yasalar ile 5434, 2330 ve 3713 sayılı vazife malullüğüne atıflı birçok mevzuat bulunmaktadır. Ancak bunlar pratik olarak işlevsel mi? Sağlık çalışanlarının bugünkü derdine deva olur mu? Bir bakalım:
2019 SGK İstatistik Yıllığı’nda 22 milyondan fazla aktif sigortalı çalışan nüfusumuz olduğu kayıtlı (ki bunun en az bir mislinin de kayıtdışı olduğu artık bilinen bir gerçekliktir).
2019 yılı SGK istatistiklerinde 422 bin 463 iş kazası, 1088 meslek hastalığı tanısı kayıtlıdır. Aynı yıl için resmî kayıtlarda iş kazalarından ölenlerin sayısı 1147 olarak görülürken; meslek hastalıklarından ölüm sayısının 0 (sıfır) olduğu görülmektedir. Son 10 yıla bakıldığında meslek hastalıklarından ölüm kaydı bir ikiyi aşmamakta ya da ölüm kaydına HİÇ rastlanmamaktadır!
Dünyanın hiçbir yerinde görülmeyecek gariplik söz konusudur: Kayıtlı meslek hastalıkları sayısı, iş kazalarının 1/400’ünden de azdır; iş kazalarından ölüm sayıları ise meslek hastalıklarından ölümlerin 1000 katından fazladır! Oysa başta Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) olmak üzere bu konudaki evrensel bilgi birikimi der ki:
Bir ülkede beklenen meslek hastalığı sayısı aktif çalışan sayısının çalışma koşullarındaki iyilik durumuna göre binde 4 ile binde 12 kadardır; dolayısıyla kayıtlı çalışanların sayısına göre dahi Türkiye’de yılda en az 88 bin ile 264 bin meslek hastalığı kaydı olması gerekmektedir.
Başka bir projeksiyonla bir ülkedeki meslek hastalıkları sayısı en iyi ihtimalle kayıtlı iş kazaları sayılarının yarısı kadardır. Bu verilere göre en az 200 bin meslek hastalığının kaydı olması beklenmektedir.
O zaman Sayın Bakan’a bazı soruları tekrar sormak isteriz:
Türkiye’de meslek hastalığı sayısı yalnızca 1088 midir?
Yukarıda bahsedilen bilimsel projeksiyonların ve gerçekliklerin ışığında bu sayının doğru olma olasılığı var mı?
Rakamlarla oynanarak meslek hastalıkları sorununun bu şekilde çözülebileceğine inanıyor musunuz?
Sağlık çalışanları için COVID-19’u vazife malulleri kılıfına sararak meslek hastalıkları sorununun gizlenebileceğine inanıyor musunuz?
ILO’nun 2013 raporu başta olmak üzere konuyla ilgili bilimsel verilere göre: “Bir ülkede meslek hastalıklarından ölüm sayıları, iş kazalarından ölümlerin en az 6 misli fazladır”. Bu veriler ışığında hesaplandığında, Türkiye’de yılda yaklaşık 6882 kişinin meslek hastalıklarından öldüğü öngörülebilir! Ancak kayıtlarda bir bilgi yer almamaktadır.
Bu ülkede meslek hastalığından ölenler kaç kişidir?
Pandemi yönetiminde verilerin çarpıtılması ile algı yönetimi, meslek hastalığında da kendisini göstermektedir! Tıpkı COVID-19’a yakalandığı Sağlık Bakanı tarafından ifade edilen 120 bin sağlık çalışanının kayda alınmaması; 7 Mayıs 2020’de yayımlanan genelge ile sayıların saklanması çabaları ve meslek hastalığı provizyonu verilmesinin önlenmesi gibi…
Sayın Bakan, tutumunuz bugüne kadar COVID-19’dan kaybettiğimiz 89’u hekim olmak üzere 240 canımızın ölümünü görmezden gelmek ve anılarına saygı göstermemektir. Toplumda oluşan hassasiyet ve tepkiler, devlet memuru statüsündeki birkaç çalışma arkadaşımızın ölümünün “vazife malulleri” kılıfında “geçici olarak kabul edilmiş görünmesi” ile ortadan kaldırılamaz! Siz de biz de biliyoruz ki o geçici olarak kabul ettikleriniz dahi itirazlar sonrası üst mahkemelerce İLLİYET BAĞI tespit edilemediği gerekçesi ile silinebilecek.
Sayın Bakan, aynı konuşmanızda “illiyet bağını sağlayanlar bundan yararlanır” dediniz. Biz de diyoruz ki: Devletin resmi kayıtlarından daha önemli bir “illiyet bağı delili” olur mu? COVID-19’a yakalan tüm çalışma arkadaşlarımızın; COVID-19’dan kaybettiğimiz canlarımızın tüm verileri, Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Yönetim Sistemi (HSYS) kayıtlarında mevcut. COVID-19’un sağlık çalışanları arasında toplum genelinden en az üç kat fazla görülmesi delil değil midir? Bunca emek ve fedakârlığa karşın COVID-19’u meslek hastalığı saymamanız sağlık çalışanları ve toplumun vicdanında samimiyetinizi sorgulatacaktır.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) olarak hazırladığımız yasa tasarısı önerimizde de belirttiğimiz gibi: COVID-19’un meslek hastalığı sayılmalı ve illiyet bağı gibi toplum vicdanını yaralayan bahaneler buna engel olmamalıdır. Sağlık çalışanlarının suç işlemiş gibi mahkeme kapılarında illiyet bağını kanıtlamalarını istemek, bugün her zorluğa göğüs gererek verdikleri emeklere çok büyük bir haksızlıktır. Bugün ortaya koydukları emek COVID-19’un meslek hastalığı sayılması için en büyük delildir, lütfen başka delil aramayın: İpe Un Sermeyin. 4A, 4B, 4C, taşeron vs. ayırımı yapılmadan tüm sağlık çalışanları ve ailelerinin COVID-19 meslek hastalığı yasasından yararlanmasını istiyoruz. Yalnız maddi değil manevi hakların da tazminini ve bu yasanın birincil-ikincil korunma stratejilerine de katkısı olmasını; gelecekte başka çalışanların da etkilenmemesi ve çalışma ortamlarının birer hastalık üretim merkezi olmaması için istiyoruz.
Sayın Bakan siz de biliyorsunuz ki bu ülkede kangrenleşmiş çok ciddi bir meslek hastalıkları sorunu vardır ve lütfen daha fazla soyut gerekçeler üreterek sağlık çalışanlarını incitmeyin. TTB olarak “Sağlık Çalışanları için COVID-19 Meslek Hastalığı” tanındığı yasanın TBMM’den bir an önce geçmesini, yayınlanmasını, uygulanmasını istiyoruz. Bu, COVID-19 ile mücadelede canlarını feda etmiş sağlık çalışanlarının anılarına çok küçük de olsa bir hürmet göstergesi olacaktır. Herkesi bu konuda duyarlı olmaya, tüm sağlık emek-meslek örgütlerinden talebimize sahip çıkmaya ve TBMM’de grubu bulunan tüm siyasi partilerden gerekli yasal düzenlemenin bir an önce yapılması için daha fazla çaba göstermeye çağırıyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyururuz.
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi