Hepimizin yakından takip ettiği üzere geçtiğimiz ay Boğaziçi Üniversitesi’ne Cumhurbaşkanlığı tarafından bir rektör atanmıştır. Atama yolu ile rektör seçilmesinin antidemokratik olması bir yana atamanın yapıldığı günden itibaren özellikle Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri ve öğretim üyeleri olmak üzere Boğaziçi Üniversitesine aidiyet hisseden tüm kamuoyu bu uygulamaya ulusal ve uluslararası yasa ve sözleşmelerce güvence altına alınmış haklı demokratik itirazlarını ortaya koymakta ve rektörün demokratik yöntemlerle seçilmesi gibi bir taleple tamamıyla barışçıl yöntemlerle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemektedirler.
Bu toplantı ve gösteri yürüyüşleri her seferinde kolluk kuvvetlerinin öğrencilere karşı orantısız güç kullanması ile sonuçlanmıştır. 02.02.2021 tarihinde Ankara Kızılay’da yapılan protesto gösterilerinde polis basın açıklaması yapılmasına izin vermeyerek daha toplanma aşamasında biber gazı da kullanarak gruba müdahale etmiş, bu esnada yere düşen öğrenciler polislerce tekmelenmiş, yerlerde sürüklenmiş, ters kelepçe takılmış ve gözaltına alınmışlardır. Emniyet güçleri tarafından gerçekleştirilen bu işkence ve gözaltılar kabul edilemez. İşkence, darp, taciz, aşağılama vb tüm bu uygulamalar gözaltı aracında, hastanede de devam etmiş, hatta bir öğrenci hastane bahçesinde bir polis tarafından darp edilip muayenesi yaptırılmadan serbest bırakılmıştır. Saatlerce ters kelepçede bekletilmişler, polisler gözaltı giriş muayenesi yapan doktorlara; öğrencilere yönelik olarak ”bunlar terörist” gibi ithamlarında bulunarak öğrencileri kriminalize etmiş ve hekim arkadaşların “etik ilkeler ve özerklik” olarak tanımlayabileceğimiz olmazsa olmaz hekimlik uygulamalarını etkilemeye çalışmışlardır.
Ayrıca şunu da söylemek isteriz ki; Ankara’da yapılmak istenen tüm barışçıl gösteriler emniyet güçleri tarafından pandemi koşulları gerekçe gösterilerek engellenmektedir. Ama 02.02.2021 tarihinde Kızılay’da yapılamayan gösteri sonrası polis aracına bindirilen öğrenciler ne yazık ki pandemi ve sosyal mesafe koşulları hiçe sayılarak adeta balık istifi şeklinde hastaneye ve sonrasında emniyet müdürlüğüne götürülmüşlerdir. Bu tutum bile aslında esas nedenin pandemi koşulları olmadığını, en barışçıl ve demokratik yöntemlerle hak ve taleplerini duyurmak isteyen öğrencilerin bu haklarının gasp edilmek ve engellenmek istendiğini göstermektedir.Tekrar hatırlatmak isteriz ki tüm ulusal ve uluslararası yasa ve sözleşmelere göre şiddet içermeyen tüm toplantı ve gösteriler yasaldır. Normalde ve pandemi döneminde de emniyet güçlerinin görevi; bu barışçıl gösterilerde başta göstericiler olmak üzere mevcut ortamın güvenliğini sağlamaktır.
Diğer bir konu gözaltı giriş ve çıkış muayenelerini yapan hekim arkadaşlar ile ilgilidir. Muayenelerde İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi için El Kılavuzu olan ve işkencenin araştırılması ve belgelenmesi için Birleşmiş Milletler (BM) tarafından onaylanmış ilk uluslararası belge olan İstanbul Protokolü ilkelerine uyulmadığı görülmektedir.
İşkencenin etkili bir şekilde saptanması için asgari standartların neler olduğunu gösteren İstanbul Protokolü; tüm gözaltı giriş, çıkış, yer değiştirme amacıyla yapılan sağlık kontrolü muayenelerinde, tutuklu/hükümlü muayenelerinde, bireysel başvurularda ve özgürlüğünden alıkonulan diğer tüm kişilerin değerlendirilmesinde, insan hakları ihlallerinin araştırılması, soruşturulması, belgelenmesinde etkin bir şekilde kullanılmalıdır. Buna göre;
-Tutuklu/hükümlünün muayenesi uygun fiziksel koşulların, yeterli zaman ve olanakların, mahremiyet ve gizliliğin sağlandığı, hekimin uygun gördüğü rahat bir mekânda yapılmalıdır.
• Bazı olgularda muayeneyi cezaevi veya eklentilerinde değil, resmi sağlık kurumlarında yapmak konusunda ısrarcı olunmalıdır.
- Her tutuklu, mahremiyetine saygı gösterilen bir ortamda, insan hak ve onuruna uygun şekilde muayene edilmelidir.
- Muayene, kelepçe ve benzeri hiçbir kısıtlama aracının olmadığı koşullarda yapılmalıdır.
-Polis ya da diğer güvenlik güçleri, muayene odasında bulunmamalıdırlar.
• Eğer muayeneyi yapacak olan hekim ciddi bir güvenlik riski yönünde net bir kanıt olduğunu düşünüyorsa, hekimin talebi üzerine, muayene esnasında kişiyi getiren polis ya da diğer kolluk kuvvetleri yerine sağlık kurumu personelleri (hemşire, hasta bakıcı, diğer doktorlar), en son seçenek olarak sağlık kurumunun güvenlik personeli hazır bulunmalıdır.
-Muayene ortamına ilişkin olası diğer olumsuzluklar ve yetersizlikler de (uygun fizik koşulların ve hasta mahremiyetinin sağlanamaması) varsa hekim tarafından mutlaka kaydedilmeli ve yetkililere yazılı bildirimde bulunulmalıdır.
-Böyle bir ortamda muayene yapılmaması önerilmekle beraber; hasta yararına göre tutanak tutularak muayeneye devam edilebilir.
-Tutukluların adli tıp değerlendirmesinde standart tıbbi rapor formu kullanılmalıdır. Bunun için Sağlık Bakanlığının 2005 yılında hazırladığı “Adli Tabiplik Hizmetlerinin Yürütülmesinde Uyulacak Esasları Bildiren Genelge”si ile adli tıbbi değerlendirmelerde kullanılmak üzere muayene protokollerine uygun standart hazırlanmış “Genel Adli Muayene Rapor Formu” kullanılmalıdır.
Unutulmamalıdır ki Anayasanın 90. maddesi uyarınca bağlayıcı olan Birleşmiş Milletler sözleşmeleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, ilgili mahkeme kararları ve iç hukuktaki emredici düzenlemelere göre İstanbul Protokolü hem devlet hem de ilgili tüm uygulayıcılar (hekim, hâkim, savcı, avukat, kolluk görevlileri) için bağlayıcıdır.
Gözaltında ya da cezaevinde olanların muayenelerinin tıbbi etik ve İstanbul Protokolü ilkelerine göre yapılmaması ve tıbbi raporların buna uygun düzenlenmemesi, Dünya Tabipleri Birliği Etik İlkeleri ve uluslararası hukuk açısından “işkence bulgularının gizlenmesi’” ve “hekimin işkenceye katkıda bulunması” olarak değerlendirilmektedir. Hekimlerin yaşadıkları tüm olumsuzlukları belgelendirmesi hem hekim hem de muayene ettiği kişi koruyan bir durumdur.
Sonuç olarak demokratik taleplerini duyurmaya çalışan öğrencilerin en demokratik ve barışçıl yöntemlerle yapmak istedikleri gösterileri önlemeye çalışmak ve kaba dayak, yerlerde sürükleme, tekmeleme, ters kelepçe kullanma, taciz, aşağılama, kriminalize etme, pandemi koşullarında kalabalık bir biçimde hastane ve emniyet müdürlüğüne götürme, hastane muayenesinde yapılan etik ihlaller gibi tüm işkence yöntemlerini kabul etmiyor, hukuk dışı ve insan hakları ihlali olarak değerlendiriyor ve insanlık onuruna aykırı buluyoruz.
Sürecin takipçisi olacağımızı kamuoyuna bildiririz.
ATO İnsan Hakları Komisyonu