Hem Dünya hem de Türkiye için zorlu bir yılı geride bırakıyoruz. Zorlukların üstesinden gelerek 2020’yi bitirmek ve 2021 yılına umutlarla girmek, tükettiğimiz değerlerden doğaya ve insanlığımıza dair olanlarla birlikte, tüm bu yitirdiklerimizle şekillenmiş bir yılı daha geride bıraktığımız dünyanın yeni yılda aynı dünya olmaması için mücadele etmek üzere verdiğimiz sözler var.
Dünya küresel neoliberal ekonomilerin tahribatı altında 2020 yılını küresel bir salgınla karşıladı, ciddi bir yıkımla geçen bu yılla bitmiş de olmayacak. Yüz yıl öncesinde 1918 ile 1920 yılları arasında bir H1N1 virüsü ile kayıtlara göre 50 milyon insanın öldüğü günlerden ders almadan çıkıp 21. yüzyılda kâr odaklı bir dünyanın eli varıp da alamadığı önlemler sonucunda 70 milyona yakın insanın etkilendiği ve 2 milyona varan insanın öldüğü, etkilenmeye ve ölmeye de devam ettiği COVID-19 salgınında öğrenmenin yetmediği, öğrendiklerimizi hayatlarımıza yansıtma iradesinin de gerektiğini hep birlikte gördük.
Savaşta olmayan bir ülke olduğu için hakikatin şeffaflıkla paylaşılabildiği İspanya’ya atıfla İspanyol Gribi diye anılan salgından bugüne, bu küresel salgınla daha da otoriterleşen ve bilgiyi gizleyerek salgını yönetebileceğini düşünen ülkelerde hak temelli değil güvenlik odaklı yaklaşımın bu dünyaya iyi gelmediği hiç bu kadar açıklıkla gözler önüne serilmemişti.
Yüz yıl önceki salgında mevcut kaynakların yetersiz olması nedeniyle Osmanlı’da ölenlerin tam sayısı ortaya konamasa da o dönemin başkenti İstanbul Şehremanetine göre toplam 6403 kişi hayatını kaybetmiş ve ölüm sayısı ortalaması binde 5,6 olmuş. Bu salgında ise yalnız 12 Mart-16 Aralık arası için paylaşılan verilere göre İstanbul’da 2015-2019 ortalamasına kıyasla toplam 17.586 “ek” ölüm gerçekleşmiş. Tamamı COVID-19 olmamakla birlikte salgın yönetiminin doğru yapılandırılamadığı koşullarda sağlığa erişimin kısıtlanması da eklenerek karşımıza çıkan fazladan ölümler. Savaştan çıkmış, işgal altında bir İstanbul’un o dönemdeki toplam ölüm verilerinden düşük olsa da bir kez daha #Yönetemiyorsunuz ve #Ölüyoruz diye hatırlatmak gerekiyor.
Bilimin yüz yılı geçen gelişimi ile birlikte ele aldığımızda çok daha hazırlıklı ve donanımlı olmamız gerekirken, sağlığı piyasaya terk eden, sağlık çalışanlarını köleleştiren bu düzende her biri biricik yüzlerce sağlık çalışanını binlerce insanımızı yitirdik, yitirmeye de devam ediyoruz. Bu neoliberal politikalar sürdükçe daha sık küresel salgınlarla karşı karşıya kalacağımız ve yıkımlarla yüzleşmek zorunda olacağımız da açık. Sonuna geldiğimiz bu yıl içinde yalnız küresel salgınla değil, derinleşen eşitsizlikler ve koruyucu sağlık hizmetlerinden el çekmiş sağlık politikalarıyla ağırlaşan bir sindemi ile mücadele etmek zorunda kaldık.
Epidemiyolojik ve dolayısıyla salgınlara bilimsel yaklaşım ile koruyucu sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi önerisini her daim tekrarlayan Türk Tabipleri Birliği ülkemizde halk sağlığının korunması, sağlık ortamının iyileşmesi ve gelişmesi için kapsamlı bir mücadeleyi insandan, doğadan, sağlıktan, sağlıklı bir çevrede barış içinde bir toplumdan yana “taraf” olarak sahanın tüm üretenleri ile birlikte sürdürmektedir.
Bu mücadelenin bir yanı hükümetten şeffaflık talebiyle devam ederken, vakalara hasta denmemesi gerektiğini öğrendik. Küresel salgının henüz sınırlarımıza dahil olduğu bilgisi paylaşılmadan kurulan COVID-19 İzleme Kurulumuz satır arası okuma becerisini alabildiğine geliştirdi, Türk Tabipleri Birliği’nin halkın sağlığını koruma ödevini aksatmamak için o satır arası okumaları aylık değerlendirmelere yansıdı.
Topluma sağlık çalışanları alkışlatılırken, yanlış politikalar yüzünden yönetilemeyen salgının en ağır yükü altında ezilen çalışanların inanılmaz özverisinin somut bir karşılığı olmadı. Sağlıkta şiddet yasası kesilip budandı, şiddet hız kesmeden sürdü. Salgın koşullarında gelip ayrımcılığa kadar dayandı. Meslek hastalığı talebi hâlâ askıda…
Küresel salgın öncesinde de ülkemizde, sağlık çalışanlarının “yaşamı koruma” sorumluluğu, şefkatli olma zorunluluğu, yaşam ile ölüm arasında bıçak sırtında çalışma ve gittikçe artış gösteren şiddet görme riski nedeniyle tükenmişlik olasılığı yüksekken, bu küresel salgınla birlikte buna kendilerine, aile bireylerine, yakınlarına virüs bulaşma ve hastalanma riskinin yükü de eklendi, yakınlarından ayrı kalmak zorunda olmaları nedeniyle sosyal destekten yoksun kaldılar ancak sağlık çalışanlarının tükenmişliğini önlemeye yönelik bir önlem alınmadı.
Tüm bu olumsuz koşullarda Türk Tabipleri Birliği meslektaşlarının hakları ile birlikte hekimlik değerlerinden ödün vermeden halkın sağlık hakkını korumak için de mücadelesini sürdürdü. Özgür, demokratik, laik bir ülkede barış içinde sağlıkla yaşama iradesine sahip çıktı.
Bu yıl meslektaşlarımızın özverili çalışması farklı biçimlerde de olsa karşılık buldu. Bu karşılığın hepimiz için değerli bir destek ve moral kaynağı olacağı muhakkak.
Mülkiyeliler Birliği İstanbul Şubesi, Mekteb-i Mülkiye’nin (Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi) 161’inci, Mülkiyeliler Birliği’nin de 74’üncü kuruluş yıldönümü sebebiyle her yıl kamu hizmeti sunan kişi ve kurumlara verilen Vefik Kitapçıgil Kamu Hizmeti Ödülü’ne Türk Tabipleri Birliği’ni (TTB) layık gördü.
Uluslararası Şeffaflık Derneği Türkiye Şubesi ise (Transparency Int'lTR), 2020 yılı Şeffaflık Ödülü’nü kurumsal alanda Türk Tabipleri Birliği’ne (TTB) vermeye karar verdi.
Dernek, TTB’ye verilen ödülle ilgili yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Küresel salgın, şeffaflığın yaşamsal önemini çarpıcı bir biçimde ortaya koymuştur. Süreç yalnızca salgın verilerinin değil, karar alma süreçlerinin de şeffaf olmasının toplum adına ne kadar büyük bir kazanım olduğunu göstermiştir. Türk Tabipleri Birliği sahada halk sağlığı, kamuoyu önünde de şeffaflık ve veriye dayalı katılımcı karar alma mekanizmaları için gurur verici bir mücadele yürüterek sivil toplum örgütlerinin demokrasi adına ne kadar vazgeçilmez olduğunu tekrar göstermiştir. Kurumsal kategoride 2020 Şeffaflık Ödülünü Türk Tabipleri Birliği'ne sunuyor ve tüm sağlık çalışanları ile birlikte bir kez daha şeffaflık talep ediyoruz.”
Ödüller tüm hekimlerin, haklar da hepimizin olacak.
Gelenekten geleceğe taşıdığımız mücadelemizle gelecek yeni bir yılda, 2021’de özgür, demokratik, eşitsizliklerden arınmış, savaşlara yer olmayan, tüm canların değerini bileceğimiz yeni bir dünyanın içinde yerimizi alma dileğiyle bütün meslektaşlarımızın, sağlık emekçilerinin, bu mücadelenin öznesi bütün dostlarımızın yeni yılını kutluyorum. Bundan sonrasını sağlıkla karşılayacağımız yıllarımız olsun!
Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı
TTB Merkez Konseyi Başkanı