Kamu sağlık kuruluşlarında çalışan hekimlerimize, özelikle de asistan hekimlerimize yönelen, keyfi fazla çalıştırma ve nöbet uygulamaları, öteden beri sağlık çalışanlarının öncelikli sorun ve mücadele başlıkları içerisinde yer bulmaktadır. Söz konusu keyfi uygulamanın, çalışma barışını bozan ve sağlık hizmeti sunumunu da olumsuz yönde etkileyen son derece yakıcı sonuçları bilindiği gibi; hem hekimlerimiz, hem de sağlık hizmeti alanlar açısından ciddi mağduriyetlere yol açtığı da bir gerçektir. Geride kalan Ekim ayında Ankara’da genç bir asistan hekimimizin, 36 saatlik kesintisiz fazla çalışmanın etkileri nedeniyle yaşamını yitirmesi, anılan bu sorunu ve mağduriyetleri geç de olsa kamuoyu nezdinde de görünür kılmıştır.
Kamuoyu nezdinde yaşanan bu farkındalık ile ağır çalışma koşulları artık dayanılmaz bir noktaya gelmiş olan hekimlerimizin haklı tepkileri ve de şüphesiz TTB ve tabip odalarının çabaları sonucunda; Sağlık Bakanlığı tarafından söz konusu keyfiyete yönelik kimi adımlar atıldığı, bu kapsamda geride kalan Kasım ayı başında Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın imzası ile 81 il valiliğine (il sağlık müdürlüklerine) “uzmanlık eğitimi görenlerin nöbet hizmetleri” başlıklı bir genel yazının gönderildiği görülmüştür.
Söz konusu yazı, kimi basın-yayın organları tarafından, bakanlığın mevcut soruna müdahil olduğu ve söz konusu keyfi fazla çalıştırma ve nöbet uygulamalarına karşı hekimler lehine yeni bir çalışma rejimini yaşama geçirdiği şeklinde yansıtılmaktadır.
Oysa gerçek tamamen farklıdır.
Söz konusu yazıda bakanlık; zaten öteden beri yürürlükte olan kimi mevzuat hükümlerine atıf yapmakta, bu kapsamda “Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği”nin 41 inci maddesi ile “Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği”nin 11 inci maddesindeki bilinen kimi kurallara yer vermektedir.
“Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği”nin 41 inci maddesinde mevcut olan ve söz konusu bakanlık yazısında yer verilen “Gece nöbeti tutanlara ertesi günü görev verilmez” hükmü, gerçekte 1983 yılından bu yana yürürlükte bulunan ve şüphesiz idareyi bağlayan bir emredici hukuk kuralıdır.
“Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği”nin 11 inci maddesinde mevcut olan ve söz konusu bakanlık yazısında yer verilen “Uzmanlık öğrencilerinin nöbet uygulaması üç günde birden daha sık olmayacak şekilde düzenlenir” hükmü de, 2014 yılından bu yana yürürlükte bulunan ve şüphesiz yine idareyi bağlayan bir emredici hukuk kuralıdır.
Bu nedenle bakanlığın söz konusu yazısı da, öncelikle, mevcut hukuk kurallarına aykırı, süreklilik taşıyan bir keyfi uygulamanın itirafı; öte yandan, şimdi kendine ve bağlı teşkilatına mevcut hukuku hatırlatma çabasıdır.
Ancak bir hukuk devletinde, idarenin öncelikli ve doğal görevi, hukuku nihayet hatırlaması ve hatırlatması değil; varlığı tespit edilen mevcut bir hukuksuzluğa karşı ivedilikle gereğini yapmasıdır.
Bu kapsamda Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu derhal harekete geçmeli, bakanlık müfettişleri tarafından ülke genelindeki kamu sağlık kurumları idarecileri nezdinde soruşturmalara başlanmalı, anılan mevcut hukuk kurallarına aykırı iş ve işlemlerde buluna gelmiş, hekimlerimize mevzuata ve hizmet gereklerine aykırı biçimde keyfi fazla çalışma ve nöbet dayatmasını yaşama geçirmiş sıralı amirler hakkında idari yaptırımlar ivedilikle yaşama geçirilmeli, şüphesiz idarecilik görevlerinden de azledilmelidirler. Söz konusu hukuka aykırı keyfi uygulamaların aynı zamanda kamu sağlık kuruluşundaki sıralı amirler şahsında, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 257 inci maddesinde yer bulan “görevi kötüye kullanma ve görevi ihmal” suçunu oluşturduğu da dikkate alınarak, yine bakanlık müfettişleri tarafından tesis edilecek tevdi raporları ve soruşturma izinleri devamında, haklarında Cumhuriyet Başsavcılıklarına suç duyurularında bulunulmalıdır.
Hukukun, son derece açık ve net olan yegane gereği budur ve bu yolda ivedilikle harekete geçilmesini bekliyoruz.
Mevcut bu hukuksuzluğun, o hukuksuzluğun kural haline getirildiği itiraf edilmiş bir idari teşkilatın en üst amiri olan Sayın Bakan hakkında da her durumda siyasi ve cezai bir sorumluluk gerektirdiği de, şüphesiz ayrıca dikkate alınmalıdır.
Öte yandan söz konusu bakanlık yazısında, mevcut kimi diğer hukuk kurallarına her nedense yer verilmemiş oluşu, daha açık bir ifade ile Sağlık Bakanlığı nezdinde hukuki gereklere yönelik bir unutkanlığın halen varlığını sürdürmesi de, ayrıca kaygı vericidir.
Bu kapsamda; “Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği”nin, söz konusu bakanlık yazısında yalnızca bir cümlesi alıntılanmış 11 inci maddesinde ayrıca mevcut olan; “Uzmanlık öğrencileri, uzmanlık eğitimi uygulamasından sayılmayan işlerde görevlendirilemez” ve “Uzmanlık öğrencisinin programlarda, kurul tarafından belirlenmiş müfredat ve standartlarda eğitim verilmesinin sağlanmasını isteme hakkı vardır” hükümlerini de, şimdi biz hatırlatmak isteriz.
Aynı şekilde, “Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği” lafzında, yine yalnızca bir cümlesi alıntılanmış 41 inci madde ile aynı zamanda 42 ve 46 ncı maddelerdeki emredici kuralları; bu kapsamda asistan hekimlere ancak ve de belli koşul ve standartların sağlandığı durumlarda üç tür nöbetin, yalnızca “genel uzmanlık eğitimi görenler nöbeti”, “servis nöbeti” ve “branş nöbeti”nin uygulanabileceğine dair hükümleri de, yine biz hatırlatmak isteriz.
Sağlık Bakanlığı’na ayrıca, geçmişte Odamız tarafından asistan hekimlerimiz lehine açılmış birçok davada yargı organları tarafından yapılmış lehe tespitleri ve verilmiş lehe kararları da şimdi bir kez daha hatırlatmak isteriz ki; nitekim yargı, “asistan hekimlerin kısmen personel açığını kapatacak şekilde görevlendirilmesinde hukuka ve mevzuata uygunluk bulunmadığını”, “asistan hekimlere ilgili yönetmeliklerde yer alan nöbet türleri dışında başkaca bir nöbet ve fazla çalışma yaptırılamayacağını”, açıkça ifade ve kabul etmiş bulunmaktadır (Bkz. Odamız tarafından geçmişte açılıp lehe emsal kararlarla sonuçlanan davalara örnek olarak; Ankara 9. İdare Mahkemesi 2012/1643 Esas, Danıştay 5. Dairesi 2014/6295 Esas sayılı davalar)
Sağlık Bakanlığı ve bağlı taşra amirleri, hukuk kurallarını ve yargı kararlarını sıklıkla unutmakta, genç hekimlerimizin yitip giden yaşamları pahasına bunları nihayet hatırladıklarında ise, başta hekimlerimize ve kamuoyuna bir güven de vermemektedirler.
Sağlık Bakanlığını içine düştüğü bu kronik unutkanlıktan ve keyfiyetten kurtaracak olanlarsa, şüphesiz öncelikle hekimlerimiz ve onların örgütlü mücadelesidir.
Bilinmesini isteriz ki ATO Hukuk Bürosu olarak, dün olduğu gibi bu gün de, kamu sağlık kuruluşlarında çalışan hekimlerimize ve özelikle de asistan hekimlerimize yönelik keyfi uygulamaların takipçisi olacak, gerekli hukuki girişimlerde bulunacağız.
Bunun yanında başta asistan hekimlerimizin de, şimdi anılan bakanlık yazısı ile yeniden hatırlanıp gündeme getirilmiş olan söz konusu hukuk kurallarını, bunların kendileri için hukuk düzenince öngörülmüş temel hak ve kazanımlar olduğunun da bilinci ile, kararlı ve ısrarlı bir biçimde takip ve talep etmelerini ve de savunmalarını diliyoruz.
Bu kapsamda;
-Asistan hekimlerimizin özellikle “Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği” ile “Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği” gibi hak temelli hukuki metinler konusunda yeterli bilgi sahibi olmalarını, bu hukuki normatif metinleri okumalarını;
-Söz konusu mevzuat hükümleri ile anılan bakanlık yazısındaki gereklere aykırı uygulamalar keyfiyetle yaşama geçirildiği takdirde; öncelikle hastane idarecilerinin her türlü keyfi emir ve talebinin kendilerine yazı ile tebliğinde ısrarcı olmalarını, olası sözlü ve şifai emirlerin yazıya dökülmesini ve tebliğini sağlamalarını, sözlü ve şifai emirleri ya da fiili (defacto) uygulamaları ise gereğinde ayrıntılı biçimde kendilerinin tutanağa bağlamalarını;
-Anayasa’nın 137 nci maddesi ile 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 11 inci maddesinde yer alan “Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir” hükmünü ve ayrıca yine 657 Sayılı Kanunu’nun 10 uncu maddesinde yer alan “Amir, maiyetindeki memurlara hakkaniyet ve eşitlik içinde davranır. Amirlik yetkisini kanun ve diğer mevzuatta belirtilen esaslar içinde kullanır. Amir, maiyetindeki memurlara kanunlara ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine aykırı emir veremez” hükmünü, temel birer hak ve güvence olarak gereğinde işlevli kılmalarını;
-Maruz kaldıkları olası keyfi emir ve uygulamalar karşısında, yine 657 Sayılı Kanunu’nun 21 inci maddesinde yer bulan itiraz, üst amire/mercie şikayet ve gereğinde dava açma haklarını da etkin bir biçimde kullanmalarını;
-Hak ve kazanımlarını savunurken amir konumundaki meslektaşlarından gelecek haksız saldırılara ve baskılara karşı, gerek 657 Sayılı Kanunun 125 inci maddesinde (şüphesiz amir konumundaki memurlar için de geçerli olan) disiplin hükümleri, gerekse Tıbbi Deontoloji Tüzüğü ve TTB Disiplin Yönetmeliği hükümleri kapsamında ayrıca şikayet ve hak arayışında bulunabileceklerinin bilinciyle davranmalarını;
öneriyoruz.
Maruz kaldığınız her türlü keyfi uygulama karşısında Odamız ve Odamız hukuk bürosu yanınızdadır.
Bilginize saygı ile sunarız.
ATO HUKUK BÜROSU