
Birliğimize hekim ve avukatlar tarafından yapılan bildirimlerden, bazı İl Sağlık Müdürlüklerince hastane kadrosunda görev yapmakta olan pek çok hekimin, gözaltına alınan kişilerin sağlık muayenelerini yapmak üzere İl Emniyet Müdürlüğünde veya gözaltına alınanların tutulduğu diğer yerlerde görevlendirildikleri öğrenilmiştir. Ancak bu görevlendirmeler açıkça hukuka aykırıdır.
“Bilindiği gibi yakalama ve gözaltı sırasında sağlık kontrolü, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, İşkenceye ve Diğer Zalimane İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele ya da Cezaya Karşı Sözleşme’de ve Anayasamızda açıkça yasak olduğu belirtilen işkencenin ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan kötü muamelenin önlenmesi amacına yönelik olarak gerçekleştirilmektedir. Bu bakımdan bu raporlar, temel insan haklarına ilişkin kanıt niteliğinde belgelerdir. Kişileri baskı altına alacak biçimde emniyet müdürlüğünde muayene yapılması, kötü muamelenin ta kendisidir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 99. maddesi yollamasıyla, yakalanan ve/veya gözaltına alınan kişilerin sağlık kontrolünün nasıl yapılacağı 01.06.2005 tarih 25832 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Yakalama, Gözaltına Alma Ve İfade Alma Yönetmeliği’nde düzenlenmiştir. Anılan Yönetmeliğin “Sağlık kontrolü” başlıklı 9. maddesinde; tıbbî muayene, kontrol ve tedavinin, adlî tıp kurumu veya resmî sağlık kuruluşlarınca yapılacağı, hekim ile muayene edilen şahsın yalnız kalmaları ve muayenenin hekim hasta ilişkisi çerçevesinde yapılmasının esas olduğu, raporların düzenlenmesinde ve Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesinde 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 157. maddesinde belirtilen gizlilik kurallarına uyulacağı ve bu amaçla gerekli tedbirlerin ilgili sağlık kuruluşunca alınacağı çok açık bir biçimde belirtilmiştir.
Hekim – hasta ilişkisinin çerçevesini, tıbbi deontoloji kuralları çizmektedir. Yakalanan ve/veya göz altına alınan kişiler, tüm hasta haklarına sahiptirler. Sağlık hizmetinde ana etik kural; sağlık hizmetini veren kişinin kısıtlamalar, baskılar ve hatta yasal düzenlemelerin getirdiği yükümlülüklerden bağımsız olarak daima hastanın iyiliğini gözeterek ve yararını düşünerek davranmakla yükümlü olduğudur. Bu yükümlülükler Dünya Tabipleri Birliği Tokyo Bildirgesi’nde de açıkça ifade edilmiştir. Ulusal hukukun parçası olmasa dahi bütün sağlık çalışanları, ahlaki olarak profesyonel meslek kuruluşlarının koyduğu standartlara uymakla yükümlüdür, ahlaken bu kurallara bağlıdırlar. Makul bir mazeretleri olmadan mesleki standartlara uymaz, bu standartlardan saparlarsa yetkilerini kötüye kullanmaktan suçlu bulunurlar.[1] Bu tür davranışlar, mesleki disiplin suçunu oluşturur ve yaptırım ile karşı karşıya kalınır.
3/12/2003 tarihli ve 5013 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan “Biyoloji Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi: İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi”nin 4.maddesi uyarınca sağlık alanında herhangi bir müdahalenin, ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekmektedir. Bu çerçevede mesleki standartlara uygun bir muayene yapılırken, hasta mahremiyeti korunmak suretiyle öncelikle kişilerin öyküsünün -yakalama anından itibaren fiziksel ve ruhsal anlamda karşı karşıya kaldığı tüm koşulların (zorlama, hakaret, tehdit vb. yaklaşımlar, uyku, su, gıdadan yoksun bırakma gibi sınırlamalar, psikolojik ve fiziksel şiddet ile ilgili açıklamalarının) kendi aktardığı şekilde- alınması, yakınmalarla sınırlı olmayacak biçimde ruhsal ve fiziksel sağlık durumuna ilişkin bütünlüklü ve sistematik biçimde muayene edilmesi, öykü, yakınmalar ve muayenelerin yol göstericiliğinde gerekli radyolojik, laboratuvar tetkikleri (örneğin, susuz bırakma iddialarında üre, kreatinin, elektrolitler gibi kan biyokimyası dahil) ve gerekli konsültasyonların istenmesi ve bulguların kayıt altına alınması gerekmektedir. Bu hizmetlerin ancak sağlık kurumu içinde verilebileceği açıktır.
Birleşmiş Milletler belgesi olan İstanbul Protokolü’ne uygun bir muayenenin yapılabilmesi için kişinin öncelikle soyunması gibi en temel uygulamanın yanı sıra hekim-hasta ilişkisindeki her türlü bilginin gizliliğinin korunması gerekeceği düşünüldüğünde, hasta mahremiyetinin olmadığı ve gereği gibi muayenenin yapılabilmesinin koşullarının bulunmadığı bir ortamda hekimin hastaları muayene etmesinin istenmesinin deontolojik olarak kabul edilebilir bir tarafı bulunmamaktadır.
Bütün bu Anayasa hükümleri uyarınca, her durum ve koşulda “dokunulmaz haklar” kapsamında olan “işkence ve kötü muameleye maruz kalmama” hakkının korunması amacıyla yapılan sağlık muayeneleri ve bunun raporlanmasına ilişkin kurallar, bu tür yazılarla değişikliğe uğratılamaz, yeni ve özel kurallar ihdas edilemez. Yukarıda bir kısmı anılan düzenlemelerden hareketle, muayeneleri yapılacak kişilerin mahremiyetlerinin korunması ve Ceza Muhakemesi Kanununun öngördüğü amaca uygun şekilde gerekli muayenelerinin yapılabilmesi amacıyla sağlık kurumuna getirilmeleri şarttır. Hiçbir durum, bu gerekliliği ortadan kaldırmaz.
Bu husus başta olmak üzere, etik sorumluluk çerçevesinde ve hukuka uygun şekilde yapılması gereken gözaltı giriş-çıkış muayeneleri, insan hakları ihlallerine yol açmayacak şekilde, bunların birer sağlık muayenesi olduğu hatırda tutularak;
● Sadece sağlık kurumlarında,
● Hiçbir şekilde güvenlik güçlerinin bulunmadığı bir ortamda,
● Herhangi bir kelepçe, gözbağı vb. kısıtlayıcı alet olmaksızın
● Mesleki bağımsızlık çerçevesinde, etik ilkeler ışığında, bilimsel standartlara uygun yapılmalıdır.
Hekimler, bu koşullar sağlanmadan veya hukuka aykırı talepleri karşılar şekilde muayene yapmayı reddetmelidir. Gerekçelerini ayrıntılı bir şekilde tutanakta belirtmelidir.
Resmi otoritenin bu kurallara aykırı şekilde muayene yapması için hekimlere baskı yapması ve hekimlerimizin yaşayacağı her türlü sorun nedeniyle tabip odalarımız ve Türk Tabipleri Birliği’nden destek alabilecektir. Bilgilerinize sunarız.
Saygılarımızla,
Prof. Dr. Alpay Azap
TTB Merkez Konseyi
Başkanı