Genco Erkal “Bir Delinin Hatıra Defteri” adlı tiyatro oyununu sağlık emekçileri için sahneledi. 14 Mart günü gerçekleştirilecek olan oyun Ankara’da yaşanan katliam sebebiyle 28 Mart gününe ertelenmişti. Hacettepe Üniversitesi Kültür Merkezi’nde sahnelenen oyuna sağlık emekçilerinin ilgisi çok yoğundu.
Oyundan önce söz alan ATO Başkanı Dr. Çetin Atasoy, sağlıkçıların yaşadıkları sorunlara değinen ve 14 Martların anlamına ilişkin bir konuşma yaptı.
Dr. Çetin Atasoy’un konuşması şöyle;
Değerli meslektaşlarım, sevgili öğrenciler,
Hepinizi Ankara Tabip Odası adına saygı ile selamlıyorum!
Biliyorsunuz bu tiyatro oyunu 14 Mart günü oynanacaktı. 14 Mart haftasının ilk etkinliği olarak planlanmıştı.
Her yıl 14 Mart haftasında Ankara Tabip Odası olarak çeşitli etkinlikler içeren bir program düzenliyoruz. Bu yıl ülkemizin ve yakın coğrafyamızın içinde bulunduğu çatışma ortamı nedeniyle şenliksiz bir program planlamıştık. Her gün çocuk/kadın, sivil/asker çok sayıda insanımızı yitirdiğimiz, denizlerimizin mezarlığa döndüğü, sahillerden çocuk cesetleri topladığımız bir ortamda eğlence, şenlik, balo,… bunlar barışı savunan, ölümle savaşan hekimlere, bizlere yakışmazdı zaten.
Ne var ki 13 Mart günü Güvenpark’ta meydana gelen ve 30’dan fazla insanımızın ölümü, yüzlerce yurttaşımızın yaralanmasıyla sonuçlanan vahşi terör saldırısı nedeniyle hiç duraksamadan etkinliklerimizi erteledik ve bir kısmını iptal ettik. Bu tiyatro oyununun bugüne ertelenmesi için gösterdiği anlayış ve duyarlılık nedeniyle Sayın Genco Erkal’a ve ekibine huzurunuzda teşekkür ediyorum.
Biliyorsunuz dün 27 Mart Dünya Tiyatro günüydü. Tiyatro ve sahne sanatları insanları bir araya getiren, insanlar arasındaki anlayış ve barışı artıran etkinliklerdir. Dünyamız için barış umudunun giderek azaldığı, dayanışma ve kardeşlik duygularının giderek zayıfladığı günümüzde tiyatro düne göre kuşkusuz çok daha önem kazanmıştır. Bu vesileyle, barış ve mutluluk içinde daha nice Tiyatro Günleri görebilmek dileğiyle, yaşamımıza değer ve anlam katan bütün tiyatro emekçilerinin Dünya Tiyatro Günü’nü kutlarım.
Evet bu yıl Sağlık Haftasını, 14 Mart’ı kutlayamadık.
Yine de 14 Mart’ın bizler için ne anlama geldiğini değişik ortamlarda dile getirme olanağı bulduk.
Ankara Tabip Odası’na göre 14 Mart ne anlama gelmektedir?
Bizce, tıbbıyelilerin bu ülkenin bağımsızlık harcına kattıkları kandır, emperyalist savaşa karşı direnişleridir 14 Mart. Bu direnişi başlatan, devamında Sivas Kongresinde manda fikrine açıkça karşı çıkarak tıbbiyelilerin daima ilerici ve devrimci fikirlere alemdarlık etmiş bir topluluk olarak anılmasına vesile olan 3. sınıf öğrencisi Hikmet Boran’ı özleriz her 14 Mart. Kendi isteğiyle zorunlu şark hizmetine gittiği Sarıkamış’ta tüberküloza yakalanarak genç yaşta hayatını kaybetmesindeki yurtseverliği ve idealizmi örnek alırız.
Bizce, ülkemizde modern tıp eğitiminin başladığı tarih olan 14 Mart, tıp eğitimi demektir. Yılda 12000’leri geçen kontenjanların altında inleyen, öğretim üyelerini eğitimden uzaklaştıran performans sisteminin altında can çekişen tıp eğitimini tartışırız. Adrese teslim kadro ilanlarıyla içi boşaltılan akademik değerleri, Sağlık Bakanlığının denetiminde kurulan Sağlık Bilimleri Üniversitesi ile ortadan kaldırılan akademik özerkliği, kadrosuz tıp fakültelerini, dersliklerde yer bulamayan tıp öğrencilerini konuşuruz.
Bizce, halkın sağlık hakkıdır 14 Mart. Randevu alırken, muayene olurken, reçete yazdırırken ve türlü başka biçimlerle cebinden para çıkaran yurttaşı konuşuruz. 20 dakika olması gerekirken 3-5 dakikaya inen muayene süreleriyle iyi hekimlik yapamadığımızdan yakınırız.
Bizce çalışırken ölen, öldürülen hekimlerdir, sağlık çalışanlarıdır 14 Mart. Hastasının torunu tarafından bıçaklanan Ersin kardeşimizdir, hastanesinde kurşunlanan Kamil abimizdir, SABİM baskısına dayanamayıp hastanesinin 6. Katından ölüme atlayan Melike’mizdir, terör kurşunuyla aramızdan ayrılan Abdullah Biroğul’dur, Şırnak’ta ve Cizre’de katledilen hemşire Eyüp Erge’dir, Aziz Yural’dır.
14 Mart’ta güvencesizliği hatırlarız biz. Olması gerekenin neredeyse iki katı nüfusa özveriyle hizmet veren, ama karşılığını fesih baskısı altında, sözleşme ile çalışmaya zorlanmakla alan aile hekimlerini.
14 Mart’ta taşeron çalışmayı konuşuruz biz. Özel hastanelerde işçi haklarından mahrum bırakılan, şirket kurmaya zorlanan meslektaşlarımızı. Yükleri giderek artan, ücretleri giderek düşen arkadaşlarımızı.
14 Mart’ta emeğimizin sömürülmesini, angaryayı ve yıldırmayı konuşuruz biz.
14 Mart’ta kadir bilmezlik gelir aklımıza. On yıllarca tıp okutulup, ayda onlarca nöbet tutturulup, günde yüzlerce hasta baktırılıp emekliliği geldiğinde yoksulluk sınırının yarısı kadar aylıklara reva görülen kıdemlilerimizi düşünürüz.
14 Mart’ta sağlık politikalarını konuşuruz biz. Etkisiz birinci basamağı, korumayan koruyucu hekimliği, tüketmeye koşullanmış sağlık hizmetlerini. Sağlığa en az parayı ayırırken MR tetkiklerinde, antibiyotik kullanımında OECD birincisi oluşumuzdan, ameliyat sayılarının, ilaç tüketiminin 3 kat artmasından söz ederiz.
14 Mart’ta halkın parasını dert ederiz biz. Kampüs hastaneleri projelerinde yabancı kreditörlere verilen hazine garantisini, özel sektöre sağlanan vergi avantajlarını, her bir hastane için halkın parasıyla 25 yıl boyunca ödenecek kiralarla bir değil 5-6 hastane yapmanın mümkün olup olmayacağını konuşuruz.
14 Mart’ta örgütlü olmayı tarif ederiz biz. Tabip odalarının hekimleri gücü olduğunun ve ancak hekimlerle güçlü olacağının altını bir kez daha çizeriz. Yüreği halkıyla birlikte atan, aklı iyi hekimlik değerleri ve hekim emeği için çalışan tabip odalarının önemini anlatır, bütün hekimleri dayanışmaya, beraber mücadele etmeye çağırırız.
Çok değerli meslektaşlarım,
Bizce 14 Martların anlamı bunlardır. 14 Martlarda hep birlikte güçlü bir şekilde iyi hekimlik yapabileceğimiz koşullar talep etmeliyiz. Angarya, yönetici baskısı, kayırmacılık bitsin demeliyiz. Emeğimizin karşılığını istemeliyiz, hem çalışanlarımız hem emeklilerimiz için. Emekliliğe yansıyan güvenceli sabit ücret demeliyiz. Nitelikli tıp eğitimi, özgür/bağımsız akademi talep etmeliyiz. Barış istemeliyiz, kurumlarımızda, çalışma hayatımızda. Barış istemeliyiz, hem yurtta hem cihanda!