Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Çernobil nükleer faciasının yıl dönümünde bir açıklama yaptı.
Çernobil nükleer felaketinin, dünyanın en büyük nükleer faciasının 33. yıldönümü bugün.
26 Nisan 1986 tarihinde Ukrayna’da Çernobil Nükleer Santralinde meydana gelen patlama ile birlikte atmosfere çok miktarda nükleer fisyon tepkimesi ürünü saçıldı. Meydana gelen patlama, Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarını tam 200 kat aşan bir etkiyi yarattı.
Nükleer facialar diğer kaza ve afetlerden farklıdır. Diğerlerinin etkileri geçse de nükleer reaksiyonların etkileri ve izleri yüzyıllarca sürebilir. Çernobil’de saçılan radyoaktif parçacıklar küçülse de, bölünmeye ve ışımaya devam etmektedir.
Her radyasyon parçacığı kanserojen ve mutajenik etkilere sahiptir. Birleşmiş Milletler tarafından 2011 yılında yayımlanan rapora göre, Çernobil bölgesinde 7 bin kadar çocuk tiroid, akciğer, göz kanseri hastalıklarına yakalandı ve yıllar geçmesine karşın hastalanmaya devam ediyor. Araştırmalar, radyoaktif kirliliğe maruz kalan bazı kasabalarda, test edilen sütlerin yüzde 93’ünün kabul edilebilir düzeyden çok daha fazla miktarda kimyasal sezyum oranı içerdiğini ortaya koydu.
Türkiye de yakın konumu itibariyle faciadan etkilendi ve etkileri devam etmektedir.
Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları ve Pediatri Ana Bilim Dalları’nda yaptığı çalışmaya göre lösemi vakaları, 1986 öncesi yüzde 0,7 civarında seyrederken, bu yıldan itibaren yüzde 2’ye çıktı. Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığı’nın verilerine göre Türkiye’de 1984 yılında yüz binde 19,2 olan kanser vakaları, 1996 yılında yüz binde 63,46 olarak bildirildi. 4 Mayıs günü Kapıkule-Edirne yolunda İstanbul’da havadaki radyasyonun tam 1000 katı olan ve Çernobil nedenli Türkiye’de ölçülen en yüksek değer olarak tarihe geçen, 16 miliröntgen/saat değeri ölçüldü. Patlamadan beş gün sonra Akçakoca’da havadaki radyasyonun gittikçe arttığı fark edildi. Karasu Bölgesi’nde o bölgenin doğal radyasyon düzeyinin 20 katı fazla olan 150 mikroröntgen/saat düzeyinde ölçüm yapıldı.
Ne var ki, siyasi iktidar nükleer facialardan ders çıkarmak yerine yeni nükleer santraller için ihalelere çıkmaktadır. Türkiye’de şu an Mersin Akkuyu Santral inşaatı başlandı ve Sinop İnceburun’da 2. nükleer santralın kurulması için de harekete geçildi. Üçüncü nükleer santralın ise Kırklareli İğneada’ya yapılması düşünülüyor.
Halk sağlığını ve çevre sağlığını tehdit eden, etkileri yüzyıllarca süren nükleer facialardan kaçınmanın öncelikli yolu, nükleer enerjide ısrar etmemektir. Çünkü nükleer enerji, radyoaktif atıkları yok edilemediğinden ciddi riskler teşkil etmektedir.
Yaşamdan yana olan herkes gibi biz hekimler de, “Nükleere İnat, Yaşasın Hayat” diyoruz ve yaşamı savunmaya devam edeceğiz!
Ankara Tabip Odası
Yönetim Kurulu