2024 yılının bitmesine az bir zaman kalmışken Sağlık Bakanlığı tarafından 2023 yılına ait sağlık verileri sınırlı bir şekilde paylaşıldı. Sağlık İstatistikleri Yıllıklarından farklı olarak, ön bilgilendirmeye yönelik Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2023 Haber Bülteni, yayımlandığı haliyle bile sağlık sistemindeki sorunları gözler önüne seriyor.
Sağlık sistemini piyasalaştırarak hizmet sunumundaki niteliği düşüren, buna karşılık iş yükümüzü artırarak çalışma koşullarını ağırlaştıran Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin yıkıcı etkilerini daha net görebiliyoruz.
HEKİME BAŞVURU PATLADI
Her bir yurttaşın sağlık hizmetlerinden yararlanmak amacıyla ortalama 11,4 defa herhangi bir sağlık kurumuna başvurması, teşhis ve tedavi süreçlerinin uzamasının işareti olduğu gibi, akılcılıktan ve bilimsellikten uzaklaşan sağlık politikalarındaki başarısızlığın da ifadesidir.
2002 yılında tüm basamaklarda hekime müracaat 208 milyon 966 bin iken, 2023 yılına geldiğimizde 1 milyara dayanmıştır! Birinci, ikinci ve üçüncü basamakta toplam 973 milyon 519 binlik astronomik ve olağanüstü bir başvuru seviyesiyle karşı karşıyayız.
Sağlık sisteminin bu yükü kaldırması çok zordur!
Son 20 yılda içerisinde hekime müracaattaki 5 katlık kışkırtılmış sağlık talebi patlaması, 121 bini geçen sağlıkta şiddet vakalarından ağır çalışma koşullarına, pek çok sorunun temelinde yer alan bir faktördür.
Hastane ve hekime başvuru sayılarının artışı sistemi kilitleyerek muayene sürelerini 5 dakikaya ve altına çekiyor, kimi branşlarda randevu krizine neden oluyor. Sağlık çalışanlarını daha fazla esnek ve güvencesiz çalıştırma, angarya görev dayatma stratejisi ile bu sorunları çözme girişimleri ise yeni sorunlara yol açıyor.
ÖZEL SEKTÖR 2 KAT BÜYÜDÜ
1 milyara varan kışkırtılmış sağlık talebinin nedenlerinden birisi, hastaları “müşteri” olarak gören, hastanelerde “müşteri” memnuniyetini baz alan, sağlığı piyasadaki arz-talep dengeleriyle belirlemeye çalışan neoliberal modeldir.
Özel sektörün sağlıktaki hacmini büyütmek amacıyla kamudan özele daha yoğun kaynak aktarımı yapılıyor. Bunun ifadesini yıllara ve türlere göre hastane sayılarında görebiliyoruz.
2002 yılında 774 kamu hastanesi, 50 üniversite hastanesi, 271 özel hastane varken; 2023 yılı itibariyle 933 kamu hastanesi, 68 üniversite hastanesi, 565 özel hastane faaliyet gösteriyor.
Özel sektör, kamu sektörüne göre 20 yılda 2 kattan fazla büyürken, sağlık sektörünün üçte birini kontrol ediyor. Buna paralel şekilde özel sektör sağlık harcamaları da neredeyse yüzde yüze ulaşmış durumda.
TÜİK’in en son duyurduğu “Sağlık Harcamaları İstatistikleri”ne göre, genel devlet sağlık harcaması bir önceki yıla göre yüzde 65.4 artış gösterirken, özel sektör sağlık harcaması ise yüzde 94.4 oldu.
AŞI REDDİ VE KIZAMIK ARTIYOR, DEPOLARDA AŞI BULUNAMIYOR
Kızamık vakalarında kritik artış dikkat çekiyor. 2022 yılında 103 vaka görülmüşken, 2023 yılında 5.088 kızamık vakası kayıtlara geçti. Bunun 3.571’i yerli, 1.517’si yabancı vakadır. 5.000 üzerindeki vaka sayısına rağmen, yüzde 2-15 oranında ölüme yol açan kızamıktan Türkiye’den hiç ölüm bildirilmemesi ise gerçeklikten uzaktır.
ASM’lerde çalışan meslektaşlarımızdan edindiğimiz bilgilere göre tetanoz, Hepatit B, kızamık ve KKK (Kızamık, kızamıkçık ve kabakulak) aşılarının tedarikinde ve dağıtımında dönemsel sorunlar devam ediyor. Bu durum hem koruyucu sağlık hizmetlerini aksatırken, hem de yeterince aşı stokuna sahip olmayan ASM’lerde aşılama performansı kriterleri yerine getirilmediğinde maaşlardan kesintiler olabiliyor.
Aşının bulunamaması sorununa aşı reddi eşlik ediyor. Sağlıkta muhafazakârlaşmanın ve gericileşmenin yansımalarından birisi olan aşı reddi artıyor. Uzmanlık derneklerinin verilerine göre toplumsal bağışıklamayı sekteye uğratan, çocuklarına aşı yaptırmayı reddeden ailelerin sayısı son altı yılda 130 kat arttı.
Ne var ki, Bakanlığın istatistiklerinde bu tabloyla örtüşmeyen çelişkili duruma tanıklık ediyoruz. Aşılama hızları ortalama yüzde 95’in üzerinde seyrediyor. DaBT 3 aşılama oranı yüzde 98.9, BCG aşılama oranı yüzde 96, HBV 3 aşılama oranı yüzde 99, KKK aşılama oranı 95,2 olarak bildirilirken, kızamık başta olmak üzere enfeksiyon hastalıklarında artış yaşanıyor. Şayet aşılama oranları kağıt üzerindeki artıştan ibaret değilse, yetkililerin bu durumu açıklığa kavuşturmasını bekliyoruz.
BEBEK ÖLÜM HIZI VE ANNE ÖLÜM ORANI YÜKSELDİ
“Anne bebek ölüm sayısı düşecek” vaadinde bulunan hükümetin sağlık karnesi anne ve bebek ölüm oranlarında da zayıftır.
2022 yılında 1000 canlı doğumda bebek ölüm hızı tüm haftalarda 9.1’den 2023 yılında 9.8’e; 100.000 canlı doğumda anne ölüm oranı 12.6’dan 13.5’e; beş yaş altı ölüm hızı 11.1’den 14’e yükselmiş durumdadır. Bu artışta ülkemizi sarsan 6 Şubat Depremlerinin etkisini de göz önünde bulunduruyoruz.
Anne ve bebek ölümlerin çoğu önlenebilir nedenlerden kaynaklanmakla birlikte, sağlık hizmetlerine eşit ve ücretsiz erişim ölümlerin önüne geçmedeki yapıtaşlarındandır. Ancak “Sağlık Bakanlığı’nın Kuruluşunun 100. Yılında Türkiye’de Bebek Ölümleri Durum Raporu”na göre yenidoğan yoğun bakım yataklarının yüzde 50’den fazlasının özel hastanelerde olduğu öğreniyoruz. Yatak sayısının eşitsiz dağılımı ve özel sektörün kontrolünde olması yoksul ve dar gelirli haneler için sağlığa erişimdeki en büyük engellerden biridir.
HEKİMLİK MESLEĞİ RİSK ALTINDA
Sağlık üretmeyen bu sistemin hekimler üzerindeki etkileri ise sayılamayacak kadar çoktur.
En az 6 yılı tıp fakültesinde olmak üzere, hayat boyu öğrenmenin devam ettiği, 20 yıl gibi bir sürede profesyonelleşmenin kazanılabildiği hekimlik mesleği, ağır çalışma koşulları altında yıpratılıyor.
Nöbetlerde geçirilen süre hiçbir meslek grubunda olmayacak kadar yüksektir. Nöbet sonrası izin kullanmanın mümkün olmadığı hallerde 36 saati bulan çalışma süreleri ruhsal ve fiziksel tükenmeyi artırır. 5 -10 dakikada bir hasta randevusu dayatılması, her an şiddet uğrama endişesiyle birlikte ağırlaşan çalışma temposu, kamuda ve özel sektörde yönetici baskıları, hekimlik mesleğini tüketen ve nitelikli sağlık hizmetini engelleyen başlıca nedenler arasındadır.
KAMUCU VE ÇAĞDAŞ SAĞLIK MODELİ UYGULAMAYA KONMALIDIR
Bakanlık verilerini başka kurum raporları ile karşılaştırdığımızda, sağlık sisteminde sorunların kronikleşerek yapısal hale büründüğü ortadadır. Piyasacı ve popülist politikalar sonucunda tıp etiği değerlerinin alaşağı edildiği bu dönemde çektiğimiz fotoğraf ile şunları görüyoruz: Başvuru patlaması sağlık sistemini yoruyor. Anne-bebek ölümleri oranları yükseliyor. Okula aç giden, yetersiz ve dengesiz beslenme nedeniyle gelişim sorunları yaşayan çocuk nüfusu artıyor. Aşı reddi dâhil olmak üzere, gerici tıp uygulamaları ve yetersiz aşılama toplumsal sağlığı açısından risk yaratıyor.
Ülkemizin ihtiyacı; piyasa-yönelimli Sağlıkta Dönüşüm Programı yerine, eşitlikçi ve kamucu sosyalleştirme ilkelerini esas alan, laik, bilimsel ve çağdaş sağlık sistemidir. Yoksullaşmanın, gelirde ve vergide adaletsizliğin yoğunlaştığı bu dönemde sosyoekonomik eşitsizlikler daha da derinleşirken, nitelikli sağlık hizmetini ve sosyal güvenliği sağlayacak politikalar hayata geçirilmelidir.
Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu