Dünyada ve Türkiye’de bütün toplumları etkileyen Covid-19 pandemisi, siyasi, ekonomik ve sosyal yaşamı felç etmekte, başta sağlık sistemi olmak üzere temel kamu hizmetlerinin sunumunu iflas aşamasına getirmektedir.
Covid-19 pandemisi ile mücadelede en büyük sorumluluk sağlık emekçilerinin omuzlarındadır. Sağlık çalışanları toplumun her bir ferdinin sağlığını korumak amacıyla işe gitmek için dışarı çıktıkları andan itibaren gerek kliniklerde gerekse eve dönüşte, hem kendi sağlıklarını hem de aileleri ve yakınlarının sağlıklarını riske atmaktadır. Sağlık çalışanının sağlığının korunmadığı bir ortamda toplum sağlığından söz edilemez. Toplum sağlığının yapıtaşı olan sağlık çalışanlarının sağlığı ancak kamu yararını gözeten bilimsel bir bakış açısıyla, basamak basamak tüm risk unsurlarını ve olası sorunları hesaplama, etkin bir plan ışığında çözüm mekanizmalarını kurgulamak ile korunabilir.
Pandeminin yol açtığı kriz ve belirsizlik ortamında kamu ve özel kurumlarda çalışan sağlıkçıların sorunları; işten çıkarmalar, çalışma süresinin uzaması, ücret ödemelerinin aksaması, yıllık izin/ücretsiz izin dayatması, salgın sürecinde hizmet sunumu ile ilgili eğitim eksikliği, enfeksiyon riskine karşı yetersiz düzenleme ve önlemler, psikolojik yıpranma, anne-baba sağlık çalışanların çocuklarının durumu gibi çok sayıda başlıkta birikmektedir. Özellikle özel sektörde çalışan hekimlerin ve sağlık çalışanlarının bütün olarak özlük hakları açısından tablo kötüye gitmektedir.
İlk günden itibaren sağlık çalışanlarının sorunlarını yakından takibe alan Ankara Tabip Odası, özel sağlık sektöründe çalışan sağlık çalışanlarının sorunlarını ortaya koymayı, ölçmeyi ve olası çözüm önerilerine ışık tutmayı amaçlayan kantitatif bir araştırma gerçekleştirmiştir.
07 Nisan 2020-16 Nisan 2020 tarihleri arasında, birinci ikinci ve üçüncü basamak özel sağlık sektöründe çalışanların pandemi döneminde karşılaştıkları sorunları değerlendirmeyi amaçlayan ankete toplam 499 sağlık çalışanı, içinde bulundukları yoğun ve zor koşullara rağmen katılmıştır.
Katılımcıların demografik durumu incelendiğinde, %64’ünün erkek, %36’sının kadın olduğu görülmektedir.
Katılanlardan %29’u 45 yaş altı, %34’ü 46-55 yaş aralığında iken 55 yaş üstü olan sağlık çalışanlarının oranı ise %37’dir.
Katılımcıların %84'ü uzman hekim,%14’ü pratisyen hekim, %2’si de farklı branşlardaki sağlık personelinden oluşmaktadır.
Kurum türlerine göre katılımcıların %10’u muayenehanede, %4’ü poliklinikte, %25’i tıp merkezinde, %53’ü hastanede, %8’i ise vakıf üniversitesi tıp fakültesi ve hastanesinde çalıştığını belirtmişlerdir.
İstihdam tipine göre, katılımcıların %33’ü 4/A’lı (eski SSK), %13’ü 4/B’li (eski Bağkur) ve %54’ü ise emekli/çalışan olduğunu belirtmiştir.
Ücretlendirme biçimine göre dağılımda yalnızca sabit ücret alanlar %35, şirket kurma aracılığıyla sabit ücret ve hakediş alanlar %52 iken yalnızca hakediş (sadece nöbet tutarak) alanların oranı %13’tür.
Katılımcıların %26’sı çalıştığı kurumda ciro baskısı uygulandığını, %56’sı böyle bir uygulama yaşamadıklarını ve %18 ise kimi zamanlar baskı uygulandığını ifade etmişlerdir.
Pandemi sürecinde ücret ve hakediş ödemeleriyle ilgili olarak katılımcıların %48’i sorun yaşadıklarını, %39’u sorun yaşamadıklarını ve %13’ü ise bazen sorun yaşadıklarını belirtmiştir.
Eksik ve düzensiz ödeme, sağlık çalışanlarının ekonomik stabilitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Katılımcıların %7,6’sı ücretlerinin yüzde 30’unu; %6,4’ü ücretlerinin yüzde 40’ını; %22’si ise ücretlerinin yüzde 50’si ve daha fazlasını kaybetmiştir. Pandemi döneminin kriz ortamını fırsat bilen işverenler nedeniyle ücretsiz izne ayrılan veya ayrılmaya zorlanan sağlık çalışanlarının oranının %21 olması en yoğun ihtiyaç duyulan dönemde trajik bir veri olarak kayıtlara geçmiştir.
Pandemi döneminde iş yükü artışının yol açtığı fiziksel ve ruhsal baskı dışında, sağlık çalışanlarına şiddet vakaları -seyrek de olsa- yaşanmaktadır. Katılımcılardan %8’i sözlü şiddete, biri fiziksel-sözlü şiddete uğradığını, katılımcıların %92’i ise herhangi bir şiddete maruz kalmadığını belirtmiştir.
Katılımcıların %68’i çalıştıkları kurumda İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu (İSG) ve ilgili yönetmeliklerdeki tedbirlerin uygulandığını, %13’ü uygulanmadığını ve %19’u ise tedbirlere dair bilgi sahibi olmadıklarını belirtmiştir. Sağlık çalışanlarının, İSG’nin gerektirdiği önlemlerin alınmadığı şartlarda hizmet vermek zorunda kalması en net ifade ile birey, profesyonel ve toplum sağlığının tehlikeye atılmasıdır.
Katılımcıların %52’si çalıştıkları sağlık kuruluşunun pandemi hastanesi olduğunu, %48’i ise olmadığını belirtmiştir.
Covid-19 hasta muayenesi için ayrılmış bir Covid-19 polikliniğinin olup olmadığı sorusuna katılımcıların %47’i evet, %39’u hayır ve %14’ü bilgim yok yanıtını vermiştir. Bu veri bile başlı başına salgınla mücadelede kurumlarda yetersiz planlama, bilgilendirme ve eğitim eksikliğine işaret etmektedir.
Çalıştıkları sağlık kurumunda olası Covid-19 hastalarını tespit ve uygun yönlendirme yapılabilmesi amacıyla ön triaj için ayrılmış bir alan olup olmadığı sorusuna katılımcıların %66’sı olduğunu, %23’ü olmadığını ve %11’i ise bilgisi olmadığını belirtmiştir.
Pandemi sırasında ve sonrasında COVID-19 bulaşı ile ilgili sağlık çalışanlarına özel bir sürveyans ve bildirim sistemi kurulduğunu belirtenlerin oranı %39, kurulmadı diyenlerin oranı %38 ve bilgim yok yanıtını verenlerin oranı ise %23’tür.
Sağlık çalışanlarının sağlığı açısından periyodik ve yaygın test hayati önem taşımaktadır. Katılımcıların %55’i çalıştıkları kurumda test yapıldığını, %38’i test yapılmadığını, %7’si test yapılıp yapılmadığı hakkında bilgi sahibi olmadıklarını belirtmiştir. Sağlık Bakanlığının paylaştığı verilerde test sayısında göreceli artış olduğu izlenmekle birlikte sağlık kuruluşları arasında bir homojenite sağlanamadığı görülmektedir.
Viral enfeksiyon riski sağlık emekçilerini doğrudan tehdit etmektedir. Katılımcıların %32’si çalıştıkları kurumda Covid-19 tanısı alan hekim veya sağlık çalışanı olduğunu, %42’si olmadığını, %26’sı ise bilgisinin olmadığını belirtmiştir.
Pandemi ile mücadelede kişisel koruyucu ekipman ve donanımın yeterli sayıda temin edildiğini belirtenlerin oranı %48 iken, temin edilmediğini belirtenlerin oranı %39, bilgisi olmadığını belirtenlerin oranı ise %13’tür.
Kişisel koruyucu ekipman temini kadar önemli olan diğer bir konu bulaşı riskine karşı kişisel koruyucu ekipman kullanımı konusunda hizmet içi eğitimdir. Bu konuyla ilgili soruda, %42 katılımcı hizmet içi eğitim aldığını belirtirken, %51 katılımcı eğitim almadıklarını, %7’si bilgilerinin bulunmadığını dile getirmiştir.
Bu salgın sırasında sağlık çalışanları hem en yüksek risk grubundadırlar hem de önemli bir enfeksiyon kaynağıdırlar. Eksiksiz kişisel koruyucu ekipman ve donanım ile çalıştıkları durumda kendi sağlıklarını ve toplum sağlığını koruyabilirler. Katılanların %34’ü KKE’ların çalıştıkları kurum tarafından sağlandığını, %20’si kendi imkanlarıyla aldıklarını,%37’i ise hem kurum hem de kendi imkanları ile temin ettiklerini belirtmiştir. Pandemi döneminde mücadelenin ön saflarında yer alan sağlıkçıların kendi bütçeleriyle koruyucu ekipman alımına yönelmesi, hem çalıştıkları kurumların hem de Sağlık Bakanlığı’nın bu konuya dair plansızlığını ve hazırlıksızlığını ortaya koymaktadır.
Sağlık emekçileri açısından hizmet/performans baskısı kadar ekonomik baskı da önemli bir sorun kümesini oluşturmaktadır. “Çalıştığınız kurumda (siz veya başkası) ücretsiz izne çıkarılan veya rapor almaya zorlanan sağlık personeli var mı” sorusuna ne yazık ki yanıt verenlerin 226’sı yani %60’ı evet yanıtını vermiştir.
Ankete katılanların %58’i çalıştıkları sağlık kurumunda 65 yaş üstü sağlık personeli olduğunu belirtmiştir. 65 yaş üstü bireylerin bu salgında yüksek risk grubunda yer almasına karşın çalışmak zorunda kalmaları gelir dağılımında makro adaletsizlikle de ilişkilidir. Özellikle emekli hekimlerin aylık maaşlarının açlık ve yoksulluk sınırının altında kaldığını göz önüne alırsak, toplum ve bürokrasideki yaygın inanışın aksine sağlıkçıların sadece yaşayabilmek için çalışmak zorunda olduğu anlaşılmaktadır.
Pandemi dönemi, hem sosyal-psikolojik hem de iş yükü nedeniyle sağlık emekçileri üzerindeki bireysel mental ve moral yorgunluğu ve baskıyı artırmaktadır. Katılımcıların %50’si bu yoğun iş yükü ve çalışma koşullarının psikolojilerini olumsuz etkilediğini belirtmişlerdir.
Bu süre zarfında çalıştıkları kurum tarafından sağlık çalışanlarına yönelik psikososyal destek sunulduğunu belirtenlerin oranı %19 iken, herhangi bir destek sunulmadığını belirtenlerin oranı %62, fikrim yok yanıtını verenlerin oranı ise %19’dur. Nesnel ve öznel psikolojik baskı faktörlerinin artışı, başta hekimler olmak üzere sağlıkçıların bir bölümünün işten ayrılmayı düşünmesine yol açmaktadır. Bu veriler, salgınla mücadelede vazgeçilmez olan sağlık çalışanlarının bu süreçte tüm baskı unsurlarının kaldırılması ve psikolojik/psikiyatrik açıdan desteklenmesi gerektiğini göstermektedir.
Özel sektörde mobbing ve benzeri yıldırma pratiklerinin hizmet sunumunu artırmaya dönük ciro/performans baskısından kaynaklı olduğu bilinmektedir. Pandemi döneminde yöneticiler tarafından mobbing ve benzeri yıldırma yöntemlerinin uygulanıp uygulanmadığına ilişkin soruya “arttı” diyenler %7, “kısmen arttı” diyenler %23 iken, hayır diyenlerin oranı %59 olup %11’i ise bilgisi bulunmadığı yanıtını vermiştir.
SONUÇ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Sağlıkçıların sürveyans ve bildirim sistemi, periyodik test, İSG önlemleri, koruyucu ekipmanlarla ve psikososyal destekle ilgili sorulara dair verdiği “bilgim yok” yanıtı, işveren tarafından yetersiz alınan veya alınmayan önlem kapsamında değerlendirilebilir. Çünkü sağlık çalışanlarının emek gücünün yeniden üretiminde söz konusu düzenlemeler ve uygulamalar hayati derecede önem taşıdığı için ilgili kurumda çalışan bütün personelin her aşamada bilgilendirilmesi gerekmektedir.
Her bir sağlıkçıya ihtiyaç duyulduğu bu zorlu süreçte önemsiz gibi görünen her bir detay ve tedbir, sağlık çalışanlarının sağlığının ve de halk sağlığının korunması anlamına gelmektedir. Enfeksiyon riskiyle karşı karşıya kalan, hastalanma riski en yüksek grup olan sağlık çalışanlarının salgına karşı mücadele verirken ekonomik, sosyal ve çalışma koşulları acilen iyileştirilmelidir.
Pandemi döneminin kriz ortamını fırsat bilen işverenler nedeniyle ücretsiz izne ayrılan veya ayrılmaya zorlanan sağlık çalışanlarının olması en yoğun ihtiyaç duyulan dönemde trajik bir durum olarak kayıtlara geçmiştir. Bir yanda sağlık çalışanlarının, insanın tahammül sınırının çok üzerinde çalışmak durumunda kalması; diğer yanda ücretsiz izne ayrılmaya zorlanan sağlık çalışanlarının bulunması etkin istihdam planlaması ve pandemi ile mücadelede akılcı davranış ile açıklanamayacak bir profesyonel insan kaynağı israfıdır. Acilen özel sağlık sektörü patronlarının yaptığı sağlık çalışanı kıyımının önüne geçilmesi, profesyonel insan kaynağının akılcı şekilde kullanılması sağlanmalıdır.
Olağan koşullarda bile bir sağlık kuruluşunda etkin sağlık hizmeti sunumunun önemli gereklerinden biri de triyaj hizmeti iken ağır pandemi durumunda -görece kolay bir aşama olan- triyaj hizmetinin tek bir kurumda bile olmaması kabul edilemez bir eksikliktir. Bu hizmetin aksaması Covid-19 dışında rutin klinik hizmet veren sağlık çalışanlarının ve dolayısı ile diğer hastaların virüsle başbaşa bırakılması anlamı taşımaktadır. Bu noktada triyaj hizmeti altyapısının istisnasız tüm sağlık kuruluşlarında yaygınlaştırılması gerekmektedir.
Bulaşıcı hastalıklarla mücadelede sağlık hizmet sunumunun planlanmasının en önemli ayağı sürveyans ve bildirim sisteminin bulunmasıdır. Söz konusu hasta ve bulaş kaynağı sağlık çalışanı olduğunda meslek, branş ve çalışılan kurumun da bildirim verilerine eklenecek şekilde bildirim yapılması hastalığın tüm topluma ve hele ki risk grubu olarak tanımlanan diğer hastalara bulaşmaması açısından çok çok önemlidir. Bu bağlamda, çok yüksek oranda sağlık kuruluşunda sağlık çalışanlarına özel bir sürveyans ve bildirim sistemi kurulmamış olmasının sonuçları çok ağır olacaktır. Bu durum TTB ve Tabip Odalarının ısrarlı çağrılarını ve bilimsel önerilerini görmezden gelmek olup, en hafif tabirle salgında mücadelede tedbirsizlik, ihmalkarlık ve acemiliktir. Acilen istisnasız tüm sağlık kuruluşlarında sağlık çalışanlarına özel bir sürveyans ve bildirim sistemi kurulması salgınla mücadelede başarının en önemli ayaklarından olacaktır.
İlk vakanın tespitinin üzerinden bir aydan daha fazla zaman geçtiği halde, sağlık çalışanlarının yarıya yakınının vaka yönetiminde kullanılan KKE ‘lere ulaşma imkanının yetersiz olması ve sağlık çalışanlarının yarısından fazlasına kişisel koruyucu ekipman kullanımı konusunda hizmet içi eğitim verilmemesi kabul edilebilir değildir. Tanı alan sağlık çalışanı sayısının her geçen gün artması mevcut ortam ve koşulların korunmak için yeterli olmadığını düşündürmektedir. Bu durumda, acilen her sağlık çalışanına daha ileri düzeyde KKE sağlanması, korunma ve vaka yönetimine yönelik her açıdan eğitim verilmesi gerekmektedir.
Kamu-özel ayrımı yapılmadan ancak topyekûn ve eşitliği gözeten bir perspektifle pandemiye karşı mücadele başarılı olacaktır. Anketimizde de görüldüğü üzere, Sağlık Bakanlığı’nın özel sağlık kuruluşlarında ve muayenehanelerinde çalışan hekimlerin yaşadığı bu sorunlara kayıtsız kaldığı ve daha fazla geç kalmadan ivedilikle çözüm getirmesi gerektiği aşikardır.