Sağlık emekçisi kadınlar depremin olduğu ilk andan itibaren deprem bölgelerinde hem sağlık hizmeti veriyorlar hem de kız kardeşlerinin seslerine ses olmaya çalışıyorlar. Aynı zamanda deprem bölgesindeki sorunları tespit edip raporlaştırıyorlar, kamuoyuna duyuruyorlar.
Deprem bölgelerinde oluşturulan Geçici Yerleşim Alanlarında başlangıçtan beri yeterli hijyen önlemlerinin alınmadığı; bu yüzden bulaşıcı hastalıkların ve kadınlarda enitoüriner sistem enfeksiyonların arttığını dile getirip gerekli hijyen önlemlerinin alınması gerektiğini defalarca dile getirmelerine rağmen hala bölgede temiz kullanma suyu bile sağlanabilmiş değil.
Tuvalet ve banyoların yeterli sayıda (25 kişiye bir tuvalet, 50 kişiye bir banyo), yerleşim yerlerine yakın olması ve yeterli aydınlatılması gerektiğini, bunun özellikle kadınların güvenliği açısından son derece önemli olduğunu sürekli vurguladılar. Oysaki banyolar çoğu bölgede kadınlar ve erkekler tarafından ortak kullanılıyor, yerleşim bölgelerine yeterli yakınlıkta bulunmuyor. Kadınlar hijyen ürünlerini ve giysilerini çoğu erkek olan görevlilerden talep etmek zorunda kalıyorlar. Kültürel özellikler göz önüne alındığında bu durum kadınların çekinmelerine neden olabiliyor.
Psikososyal dayanışma merkezleri ise daha çok din görevlileri tarafından amacı dışında kullanılıyor. Kadınların ve bu dönem yaşadıkları sorunlar göz önüne alınırsa bu birimlerin kadınlar başta olmak üzere kırılgan guruplar açısından ne derece önemli olduğu tahmin edilebilir.
Sosyal yaşam alanında kadınlar bir yandan deprem sonrasında da öncesinde olduğu gibi toplumsal cinsiyet modeline uygun davranmak zorunda bırakılıyor. Çadır içi temizlik, yemek, ısınma ve çocuk/ yaşlı/ hasta bakımı kadınlar tarafından yapılmaya devam ediliyor. Yaşadıkları travmaların üzerine bu konudaki sorumluluk onların tükenmişliğinin artmasına yol açıyor.
AKP hükümetinin kadın üreme ve cinsel sağlığı konusundaki politikaları sonucu kadınların gebelikten korunma yöntemlerine ulaşması son yıllarda giderek zor olmaya başlamıştı. Depremde de kadınların bu yöntemlere ulaşması zorlaşırken, bu konuda bir danışmanlık hizmeti de verilmiyor.
TTB raporlarında belirtildiği üzere bir diğer önemli sorun çadır kentlerin kadınların için güvenilir alanlar olması gerekliliğidir. Bu konuda defalarca önerilerimizi, alınması gerekli önlemleri sıraladık. Ne yazık ki kötü haber 10 Nisan 2023 tarihinde Hatay’dan geldi. Hatay’da bir erkek, kızını çadırda silahla vurarak katletti. Afet bölgesindeki kadınlar, bireysel silahlanmanın artış gösterdiğine dikkat çekerek bu katliama isyan ettiler. Çadırların bir metreden yakın konumlandığı, dış ortamdan sadece bir fermuar ile kapatılarak korunma sağlandığı, bir çadırda 10 -15 kişinin barındığı çadır kentlerde ve benzer fiziksel özellikteki barınma alanlarında gerekli düzenlemeler yapılmazsa, güvenlik önlemleri alınmazsa şiddetin, istismarın, cinayetin boyutu katlanarak artacaktır.
Çadır kentin ortasında önünde saksıda çiçeklerin olduğu bir çadır.
Kadınların her biri umutla saksıdaki çiçeklere bakıyor.
Yaklaşıyoruz kadınlara, saksıların kimin olduğunu soruyoruz.
Bize de gördüğümüz hayalet kentin ortasında umut oluyor saksıdaki çiçekler. Kadınlardan biri “Benim” diyor, tekrar saksılara bakıyor gülümseyerek.
Devam ediyor “Hiçbir şeyimi kurtaramasam da çiçeklerimi kurtardım “ diyerek devam ediyor.
Ne diyordu 8 Martta kadınlar :”Yeni bir yaşamı kadınlar kuracak”.
Sloganımız saksıda büyüyen umut ile hayat buluyor. Yeni bir hayatı kadınlar kuracak ama nasıl? Bunca kötülüğün içinde umut tek başına yetecek mi?
Göğe kalkan ellerimiz birleşirse, susmazsak, hesap sorabilirsek neden olmasın?
Ankara Tabip Odası Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Komisyonu