Türk Tabipleri Birliği (TTB) Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle bir basın toplantısı düzenledi.
Hibrit gerçekleşen basın toplantısında TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu’ndan Dr. Ayşe Uğurlu; Ankara Tabip Odası Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Komisyonu üyeleri Dr. Gülgün İncirci Kıran, Dr. Gül Bakır, Dr. Mine Coşkun, Dr. Benan Koyuncu, Dr. Güleser Karakoç ve Dr. Ebru Demirel yer alırken, deprem bölgelerinden kadın hekimler/sağlık emekçileri de toplantıya çevrimiçi katıldı. Açıklamada ilk sözü alan TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Şebnem Korur Fincancı, kadın mücadelesinin çok renkliliğine vurgu yaparak deprem bölgesinde yer alan tüm kadınların ve kadın sağlık emekçilerinin bu süreçte birlikte mücadele ettiğini, bunun ise onur verici olduğunu kaydetti.
Bu yılki 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü 6 Şubat 2023 depremleri ve ardından bu afetin kamu erki tarafından yönetilememesine bağlı sıkıntılarla karşıladıklarını belirten İncirci Kıran ise, görevleri yaşatmak olan kadın hekimlerin deprem bölgesindeki tüm illerde yer aldığını ifade etti. İncirci Kıran konuşmasında afetlerin kırılgan grupları daha fazla etkilediğini belirterek bunun önüne geçmek için afet öncesi ve sonrasında toplumsal cinsiyet eşitliğine dayanan politikaların üretilmesi gerektiğini kaydetti. İncirci Kıran konuşmasını, “Yüreğimizde deprem sonrası yaşananların ağırlığı var, ama biz yine de şiddetsiz, sömürüsüz bir düzende insanca yaşamak istiyoruz. Bunu yapacak gücü de birbirimizde buluyor, gücümüzü mücadelemizden alıyoruz” diyerek sonlandırdı.
Dr. Meltem Günbeği, Dr. Mihriban Yıldırım ve Nazan Karacabey Hatay’dan; Dr. Asu Kaya Osmaniye’den; Dr. Derya Bulgur Şanlıurfa’dan; Dr. Filiz Ünal Kahramanmaraş’tan; Dr. Ayşegül Ateş Gaziantep’ten; Dr. Elif Turan Diyarbakır’dan; Ful Uğurhan Mersin’den bilgi aktardı.
Aktarımlarda şu konuların altı çizildi:
• Depremzede hekimler alanda hâlâ çalışmaktadır.
• Hekimlerin barınma ihtiyacı karşılanamamıştır. Örneğin Osmaniye’de sağlık emekçileri aileleri ile birlikte hastanede yaşamaktadır.
• Gönüllü kadın sağlık emekçilerinde de kadın sağlığı sorunları gözlemlenmektedir.
• Deprem bölgesinde toplumsal cinsiyet eşitsizliğine bağlı olarak kurulan işbölümü nedeniyle kadınların toplumsal yükü artmıştır.
• Geçici yerleşim alanları kadın sağlığı ve güvenli açısından yetersizdir. Örneğin Hijyen malzemelerinin temin edilmemesi kadın sağlığını tehdit etmektedir.
• Su temininde yaşanan sorunlar, kadın hastalıklarının ortaya çıkmasına, uyuz ve bit salgınına neden olmaktadır.
• Barınma alanlarında kadınların yalnız kalabileceği yerler azdır dolaysıyla kadınların ciddi mahremiyet sorunları vardır.
Dr. Güleser Karakoç tarafından okunan açıklama ise şöyle:
Kadınlar, Erkek Egemen Rantçı Sisteme Karşı
Umudu ve Yaşamı Tekrar Örecektir!
Erkek egemen kapitalist sistemin rantı önceleyen, insanı, doğayı, kadını, çocuğu yok sayan politikaları sonucu 6 Şubat’ta Maraş Pazarcık ve Elbistan merkezli yaşadığımız depremler, onbinlerce insanımızı yaşamdan koparan bir katliama dönüştü. İktidara göre her zamanki gibi yaşananlar kaderdi, fıtrattı. Artık gerçek su götürmez bir biçimde ortada. Yandaşların medya ve diğer araçlarla suyu bulandırma çabalarına rağmen yüz yılın en büyük yıkımı olduğu gerçeği gizlenemez. Bir depremzede kadının sözleri ile “Ortada top yok, tüfek yok, işgalci yok ama her yer bir savaş alanı.” Kendi halkına bir savaş enkazı bırakmış bir iktidar var. Büyük yıkım sonrası tüm demokratik kitle örgütleri, gönüllüler ilk saatlerden itibaren dayanışmaya koşarken; devlet, içi boşaltılmış yardım kurumları ve çıkar pazarlıkları nedeniyle ilk üç gün planlı afet çalışması başlatamamıştır. Patriarkal düzenin rantçı siyasetleri bu mezarlığa dönen kentlerin mimarıdır.
Yaşanan deprem, var olan krizleri ve eşitsizlikleri derinleştirdi. Nüfusun bir bölümü zorunlu göç ile çevre illere ve metropollere gelmek zorunda kaldı. Kalabalık hanelerde yaşama devam etmeye çalışıyorlar. Göç edecek koşulları olmayanlar da hâlâ barınma, beslenme sağlanmadığı ve hijyen şartlarının dahi oluşturulamadığı, güvenliksiz çadır kentlerde ve insanlık onuruna yakışmayacak koşullarda yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Geriye kalan nüfus ise dağınık bir biçimde sosyal olanaklara ulaşamadan, derme çatma seralarda yaşam mücadelesi veriyor. Nüfusun bir bölümü hâlâ kayıp, enkazdan kurtarılan kayıp olan yüzlerce çocuk var. Kayıp çocukların akıbetini soruyoruz, sesimiz boş kuyulardan bize geri yansıyor, aile bakanı durumu olağanlaştıran ve sıradanlaştıran söylemlerde bulunuyor.
Savaşlar, ekolojik yıkımlar, ekonomik krizler her zaman önce kadınlar ve çocukları vurmaktadır dedik hep. 6 Şubat Maraş depremleri sonrasında da geniş bir coğrafyada yaşanan yıkımın sonuçları yine kadınlar açısından daha derin ve ağır yaşanmakta. Bakım verenin kadın olduğu ailelerde, şimdi zor yaşam koşulları nedeniyle kadınlar bu yükün altında daha da ezilmekteler. Depremin yarattığı fiziksel ve psikolojik travma henüz yeni olmasının yanı sıra; sağlıksız barınma koşulları, temiz suya erişim zorluğu, tuvalet ve banyo gibi hijyen açısından önemli alanların sınırlılığı hastalıkları artırıyor, salgın riski taşıyor.
Kadınlar için düşünülmemiş, güvenlikli olmayan yerleşim alanları kadınları şiddet ve istismara açık hale getiriyor.
Yıkımlardan önce söyledik sağlıklı kentler ancak ve ancak kadın perspektifi ile sürdürülebilir alternatiflerle mümkün.
Biz kadınları çok önemli bir süreç beklemekte. Yıkılan kentlerde yaşamı örmek, tekrar erkek egemen rantçı sisteme teslim etmemek için, hayatta kalanların yaşama tutunma umudunu örgütleyebilmesi için dayanışmayı olanca gücümüzle örgütlemeliyiz. İrademizi önce alanlarda, yıkımın olduğu kentlerde dayanışmayla ortaya koyacağız. Her köşe başında kadınlar ve kız çocukları için güvenli kentler kurulana kadar bir kadın isyanı yükselecek: “Kentler bizim, biz kadınların kentleri olacak!” Daha nice isyanımızda olduğu gibi, kaybettiğimiz canların dirilişini duyacaksınız. Yandaş İnşaat firmalarına, sermayeye yaşamımızı tekrar tekrar peşkeş çekemeyeceksiniz.
Biz kadınlar, omuz omuza erkek egemen rantçı sisteme karşı yaşamı ve umudu tekrar öreceğiz.
VARDIK, VARIZ, VAROLACAĞIZ!
Mahpus kadınlar, LGBTQ+’lar, çocuklar, göçmen kadınlar, eşitsizliği en derinden yaşayan kesimler ile saflarda birlikte yürüyeceğiz. Kadın mücadele tarihi önümüzü aydınlatacak. Clara’dan, Rosa’dan aldığımız bayrak günümüzde daha da renkleniyor, kadın mücadelesi geleneğine sahip çıkarak günden güne tanımını zenginleştiriyor, yaşama anlam katıyor.
Dünyanın her kıtasında, insanın iz sürdüğü her coğrafyada yıkımlara ve talanlara en güçlü yanıtı verenler kadınlar oldu. Bizler iradesini, isyanını rengarenk kuşanan kadınlarız. Yasımızı yaşarken çürümüş düzenin ortasında yeni yaşamın tohumlarını bizler ektik. Onun filiz verip dalları ile yaşamı kuşanmasının sorumluluğunu taşıyoruz. Bu sorumluluk ile tüm kadın hekimleri ve tüm kadın yoldaşlarımızı 8 Mart’ta alanlara davet ediyoruz.
Kadın hekimler olarak bu sene 8 Mart’ı 6 Şubat depreminde kaybettiğimiz kadın hekimlere ve tüm kadınlara adıyoruz. Hayatta kalan ve hala umudu örgütleyen tüm depremzede kadınlara selam olsun.
YAŞASIN 8 MART!
YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI!
YAŞASIN KADIN MÜCADELESİ!
Türk Tabipleri Birliği Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu